- Kedi geldi, onu kapıverdi. Ardına düştük, bir hayli koştuk ama faydasız… Yakalayamadık ki!”
- گربه آمد ناگهانش در ربود ** بس دویدیم و نکرد آن جهد سود
- Oradakiler şaşırıp gülüştüler, Bu hâle acıdılar.
- خنده آمد حاضران را از شگفت ** رحمهاشان باز جنبیدن گرفت
- Onu davet edip doyurdular, yeryüzüne benzeyen varlığına merhamet tohumunu ektiler.
- دعوتش کردند و سیرش داشتند ** تخم رحمت در زمینش کاشتند
- O da ululardan doğruluk zevkini görünce ululuğu bırakıp doğruluğa kul oldu. 765
- او چو ذوق راستی دید از کرام ** بی تکبر راستی را شد غلام
- Boyacı küpüne düşen çakalın tavusluk dâvasına kalkışması
- دعوی طاوسی کردن آن شغال کی در خم صباغ افتاده بود
- O rengârenk çakal gizlice çıkagelip kendisini kınayanın kulağına dedi ki:
- و آن شغال رنگرنگ آمد نهفت ** بر بناگوش ملامتگر بکفت
- “Hele bir bana, hele rengime bak. Şamanın bile böyle bir putu yoktur.
- بنگر آخر در من و در رنگ من ** یک صنم چون من ندارد خود شمن
- Gül bahçesi gibi ne de güzel bir hale geldim, ne de hoş yüzlerce renklere boyandım. Benden baş çekme, secde et bana!
- چون گلستان گشتهام صد رنگ و خوش ** مر مرا سجده کن از من سر مکش
- Şu güzelliğime, şu letafetime, şu rengime bak da bana Fahri Dünya, Rükn-i din de!
- کر و فر و آب و تاب و رنگ بین ** فخر دنیا خوان مرا و رکن دین
- Allah lütfuna mazhar oldum. Ululuk sırlarını şerheden levh haline geldim. 770
- مظهر لطف خدایی گشتهام ** لوح شرح کبریایی گشتهام
- Çakallar, oraya toplandılar, mumun etrafındaki pervaneye döndüler.
- ای شغالان هین مخوانیدم شغال ** کی شغالی را بود چندین جمال