- Sınama sözü gelince hemencecik Hârût hikâyesini hatırladım.
- چون حدیث امتحان رویی نمود ** یادم آمد قصهی هاروت زود
- Hârût’la Mârût’un hikâyesi ve onların Ulu Allah’ın sınamalarına karşı yiğitlik taslamaları
- قصهی هاروت و ماروت و دلیری ایشان بر امتحانات حق تعالی
- Bundan önce de bu bahse dair az bir söz söylemiştik. Fakat zaten ne kadar söylesek ancak binde birini anlatabiliriz.
- پیش ازین زان گفته بودیم اندکی ** خود چه گوییم از هزارانش یکی
- Bu vakayı adamakıllı anlatmak istedim ama şimdiye kadar söz, sözü açtı, birçok sebeplerle kalıp gitti.
- خواستم گفتن در آن تحقیقها ** تا کنون وا ماند از تعویقها
- H ele bir hamle daha edeyim de çoğundan azını, âdeta filin tek bir uzvunu söylemiş olayım.
- حملهی دیگر ز بسیارش قلیل ** گفته آید شرح یک عضوی ز پیل
- Ey yüzüne kul, köle olduğumuz, Hârût ve Mârût kıssasını dinle! 800
- گوش کن هاروت را ماروت را ** ای غلام و چاکران ما روت را
- Allah lütuflarını, padişahın lütuf şeklinde tecelli eden şaşılacak kahırlarını seyretmekten sarhoş olmuşlardı.
- مست بودند از تماشای اله ** وز عجایبهای استدراج شاه
- Allah’ın kahırlarında böyle sarhoşluklar varken Allah miracının ne sarhoşlukları var?
- این چنین مستیست ز استدراج حق ** تا چه مستیها کند معراج حق
- Tuzağındaki tane, insana böyle bir sarhoşluk verirse ya nimet sofrası ne yapar ne lütuflarda bulunur?
- دانهی دامش چنین مستی نمود ** خوان انعامش چهها داند گشود
- Hârût da Mârût da sarhoş olmuşlar, bağlarını çözmüşler, kayıttan kurtulmuşlar, âşıkçasına hayhuylar ediyorlar naralar atıyorlardı.
- مست بودند و رهیده از کمند ** های هوی عاشقانه میزدند
- Fakat yolda öyle bir tuzak, öyle bir imtihan vardı ki kasırgası dağları bile saman çöpü gibi kapıp götürebilirdi. 805
- یک کمین و امتحان در راه بود ** صرصرش چون کاه که را میربود