- Ey Hak Ziyası Hüsameddin, sen öyle bir ersin ki Mesnevi, senin nurunla ayı bile geçti, aydan bile parlak bir hale geldi.
- ای ضیاء الحق حسام الدین توی ** که گذشت از مه به نورت مثنوی
- Ey lütfu, keremi ile umulan, yüce himmetin bu Mesnevi’yi nereye çekmekte? Allah bilir.
- همت عالی تو ای مرتجا ** میکشد این را خدا داند کجا
- Bu Mesnevi’nin boynunu bağlamış, bildiğin yere doğru çekmektesin.
- گردن این مثنوی را بستهای ** میکشی آن سوی که دانستهای
- Mesnevi, koşup gitmekte... Çeken gizli. Fakat görecek gözü olmayan gafilden gizli.
- مثنوی پویان کشنده ناپدید ** ناپدید از جاهلی کش نیست دید
- Mesnevi’nin yazılmasına önce sen sebep olmuşsun... Artar, uzarsa arttıran, uzatan yine sensin. 5
- مثنوی را چون تو مبدا بودهای ** گر فزون گردد توش افزودهای
- Mademki sen böyle istiyorsun. Allah da böyle istiyor... Allah, takva sahiplerinin dileğini ihsan eder.
- چون چنین خواهی خدا خواهد چنین ** میدهد حق آرزوی متقین
- Evvelce sen, varlığını Allah’a verdin... Karşılık olarak Allah da varlığını sana verdi.
- کان لله بودهای در ما مضی ** تا که کان الله پیش آمد جزا
- Mesnevi, sana binlerce şükretmede... Ellerini kaldırıp dualar eylemede...
- مثنوی از تو هزاران شکر داشت ** در دعا و شکر کفها بر فراشت
- Allah, Mesnevi’nin diliyle, eliyle sana şükrettiğini gördü de ihsanlarda bulundu, lütuflar etti, keremini çoğalttı.
- در لب و کفش خدا شکر تو دید ** فضل کرد و لطف فرمود و مزید
- Çünkü Allah, şükredenin nimetini çoğaltmayı vadetmiştir. Nitekim secdenin karşılığı, Allah’a yakın olmaktır. 10
- زانک شاکر را زیادت وعده است ** آنچنانک قرب مزد سجده است