English    Türkçe    فارسی   

4
1030-1039

  • Senin çocuğun, çocuk huylu ama iki âlem de onun yavrucağı... Onun için yaratılmış! 1030
  • طفل تو گرچه که کودک‌خو بدست ** هر دو عالم خود طفیل او بدست
  • Biz, âlemi onunla diriltir, feleği onun hizmetine kul, köle ederiz!
  • ما جهانی را بدو زنده کنیم ** چرخ را در خدمتش بنده کنیم
  • Abdülmuttalip “şimdi nerede ey gizlileri bilen, bana ona varacak doğru yolu göster” dedi.
  • گفت عبدالمطلب کین دم کجاست ** ای علیم السر نشان ده راه راست
  • Abdülmuttalib’in, Muhammed aleyhisselâm nerede onu bildir de bulayım diye niyaz etmesi, Kâbe içinden ses gelip yerinin bildirilmesi
  • نشان خواستن عبدالمطلب از موضع محمد علیه‌السلام کی کجاش یابم و جواب آمدن از اندرون کعبه و نشان یافتن
  • Kâbe içinden Abdülmuttalib’e ses geldi: “Ey o aklı başında olan çocuğu arayan,
  • از درون کعبه آوازش رسید ** گفت ای جوینده آن طفل رشید
  • Filan vadide, falan ağacın altında!” O iyi bahtlı, bu sesi duyunca hemen yürüdü.
  • در فلان وادیست زیر آن درخت ** پس روان شد زود پیر نیکبخت
  • Ardınca da Kureyş emirleri gidiyorlardı. Çünkü Peygamber’in atası Kureyş ulularındandı. 1035
  • در رکاب او امیران قریش ** زانک جدش بود ز اعیان قریش
  • Âdem Peygamber’e kadar bütün geçmişleri, mecliste de en ulu kişilerdi, savaşta da!
  • تا به پشت آدم اسلافش همه ** مهتران بزم و رزم و ملحمه
  • Bu soy, zahiri soyuydu... Ulu padişahlar padişahından süzülmeydi.
  • این نسب خود پوست او را بوده است ** کز شهنشاهان مه پالوده است
  • İçiyse zaten soydan, soptan uzaktı, paktı... Balıktan “simak” denilen yıldıza kadar onunla cins ve eşit olacak kimse yoktu!
  • مغز او خود از نسب دورست و پاک ** نیست جنسش از سمک کس تا سماک
  • Hak nurunun kimden doğduğunu, nasıl vücut bulduğunu kimse aramaz. Allah halkının nescini arayıp sormaya ne lüzum var?
  • نور حق را کس نجوید زاد و بود ** خلعت حق را چه حاجت تار و پود