English    Türkçe    فارسی   

4
1040-1049

  • Allah’ın sevap karşılığı olarak verdiği en bayağı hil’at bile güneş ziyasından daha parlak, daha üstündür! 1040
  • کمترین خلعت که بدهد در ثواب ** بر فزاید بر طراز آفتاب
  • Belkıs’ı rahmete çağırma hikâyesinin arta kalanı
  • بقیه‌ی قصه‌ی دعوت رحمت بلقیس را
  • Kalk ey Belkıs, gel de devleti, saltanatı gör... Allah denizi kıyısında inciler topla!
  • خیز بلقیسا بیا و ملک بین ** بر لب دریای یزدان در بچین
  • Kız kardeşlerin, yüce göklerde oturuyor... Sen neden murdar bir şeye padişahlık eder durursun?
  • خواهرانت ساکن چرخ سنی ** تو بمرداری چه سلطانی کنی
  • O padişahın, kız kardeşlerine yüce ve bol bahşişlerden neler verdiğini hiç bilir misin?
  • خواهرانت را ز بخششهای راد ** هیچ می‌دانی که آن سلطان چه داد
  • Hâlbuki sen neş’e ile “Külhanın padişahı ve başbuğu benim” diye davul dövmedesin!
  • تو ز شادی چون گرفتی طبل‌زن ** که منم شاه و رئیس گولحن
  • İnsanın dünyaya kâni olup hırsla dünyayı dilemesi ve kendi cinsinden olan ruhaniler “Ne olurdu, kavmimiz halimizi bilse” diye bağırıp dururken onların devletinden gafil olması
  • مثل قانع شدن آدمی به دنیا و حرص او در طلب دنیا و غفلت او از دولت روحانیان کی ابنای جنس وی‌اند و نعره‌زنان کی یا لیت قومی یعلمون
  • Hani bir köpek, çukur içinde kör dilenciyi gördü de saldırdı, hırkasını yırttıydı ya! 1045
  • آن سگی در کو گدای کور دید ** حمله می‌آورد و دلقش می‌درید
  • Bunu söyledik ama tenkit için bir kere daha söylüyoruz.
  • گفته‌ایم این را ولی باری دگر ** شد مکرر بهر تاکید خبر
  • Kör dedi ki: Senin dostların şimdi dağlarda av arıyorlar...
  • کور گفتش آخر آن یاران تو ** بر کهند این دم شکاری صیدجو
  • Hısımların dağda yaban eşeği avlıyorlar... Sense köy ortasında kör tutuyorsun!
  • قوم تو در کوه می‌گیرند گور ** در میان کوی می‌گیری تو کور
  • A yücelerden kaçan şeyh, bu hileyi bırak! Sen, başına birkaç körü toplamış acı suya benziyorsun!
  • ترک این تزویر گو شیخ نفور ** آب شوری جمع کرده چند کور