English    Türkçe    فارسی   

4
1187-1196

  • İhsan sahipleri, yüzlerce kerem ve cömertlikle altınlar yığarlar, şairleri beklerler.
  • محسنان با صد عطا و جود و بر ** زر نهاده شاعران را منتظر
  • Onlarca bir şiir, yüz denk kumaştan daha iyidir... Hele denize dalıp da dibinden inciler çıkaran bir şairin şiiri olursa!
  • پیششان شعری به از صدتنگ شعر ** خاصه شاعر کو گهر آرد ز قعر
  • İnsan, önce ekmeğe haristir... Çünkü gıda ve ekmek, cana direktir.
  • آدمی اول حریص نان بود ** زانک قوت و نان ستون جان بود
  • Canını avucuna alır da hırsla, ümitle ve yüzlerce hilelere, düzenlere başvurarak çalışıp ekmeğini elde etmeye savaşır. 1190
  • سوی کسب و سوی غصب و صد حیل ** جان نهاده بر کف از حرص و امل
  • Fakat az bir şey elde eder de ekmek için çalışmaya ihtiyacı kalmazsa artık şöhrete, ada sana ve şairlerin methine âşık olur.
  • چون بنادر گشت مستغنی ز نان ** عاشق نامست و مدح شاعران
  • İster ki onlar, kendisinin aslını, faslını övsünler... lütfunu, ihsanını anlatmada minberler kursunlar...
  • تا که اصل و فصل او را بر دهند ** در بیان فضل او منبر نهند
  • Bu suretle de onun lütfu, ihsanı, altın bağışlaması, söz arasında amber gibi koksun!
  • تا که کر و فر و زر بخشی او ** هم‌چو عنبر بو دهد در گفت و گو
  • Allah, bizim huyumuzu da kendi huyuna uygun, kendi suretine göre yarattı, bizim vasfımız da onun vasfından bir örnektir.
  • خلق ما بر صورت خود کرد حق ** وصف ما از وصف او گیرد سبق
  • Yaratıcı Allah da, kendisine şükür ve hamd edilmesini ister... bu yüzden insanın huyu da böyledir; o da kendisinin övülmesini diler. 1195
  • چونک آن خلاق شکر و حمدجوست ** آدمی را مدح‌جویی نیز خوست
  • Hele fazilette çevik ve üstün olan Allah eri, sağlam tulum gibi o yelle doludur.
  • خاصه مرد حق که در فضلست چست ** پر شود زان باد چون خیک درست