- İhsan sahibi öldü ama ihsanı ölmedi ki... Allah indinde din ve ihsan, küçük ve değersiz bir şey değildir!
- مرد محسن لیک احسانش نمرد ** نزد یزدان دین و احسان نیست خرد
- Eyvanlar olsun o kişiye ki kendisi öldü de isyanı kaldı... Sakın, öldü de canını kurtardı sanma ha! 1205
- وای آنکو مرد و عصیانش نمود ** تا نپنداری به مرگ او جان ببرد
- Bırak bunu şimdi... Şair, yol üstünde borçlu ve paraya pek ihtiyacı var!
- این رها کن زانک شاعر بر گذر ** وامدارست و قوی محتاج زر
- Şair önceki ihsana nail olurum ümidiyle söylediği şiiri götürüp padişaha sundu.
- برد شاعر شعر سوی شهریار ** بر امید بخشش و احسان پار
- Güzelim incilerle dolu olan o lâtif ve nefis şiiri, evvelki ihsan ve ikramın ümidiyle arz etti.
- نازنین شعری پر از در درست ** بر امید و بوی اکرام نخست
- Padişahın âdetiydi, yine âdeti veçhile bin altın verin dedi.
- شاه هم بر خوی خود گفتش هزار ** چون چنین بد عادت آن شهریار
- Fakat bu sefer bu cömert vezir yücelik Burak’ına binmiş, dünyadan göçüp gitmişti. 1210
- لیک این بار آن وزیر پر ز جود ** بر براق عز ز دنیا رفته بود
- Onun yerine başka birisi vezir olmuştu... Bu vezir pek merhametsiz, pek hasisti.
- بر مقام او وزیر نو رئیس ** گشته لیکن سخت بیرحم و خسیس
- Dedi ki: Padişahım, masraflarımız var... Bir şaire bu kadar ihsanda bulunmak lâyık değil!
- گفت ای شه خرجها داریم ما ** شاعری را نبود این بخشش جزا
- Ben, o şairi bu ihsanın onda on da birinin dörtte biriyle hoşnut ve razı ederim.
- من به ربع عشر این ای مغتنم ** مرد شاعر را خوش و راضی کنم