- Şair, yüzünü onlara çevirdi de dedi ki: “Ey beni esirgeyenler, bu kötü vezirler nereden geldi?
- رو بایشان کرد و گفت ای مشفقان ** از کجا آمد بگویید این عوان
- Bu insanın elbiselerini soyan vezirin adı ne? Söyleyin bana! Onlar adı “Hasan” dediler. 1235
- چیست نام این وزیر جامهکن ** قوم گفتندش که نامش هم حسن
- Şair, Yarabbi dedi... Onun adı da Hasan, bunun adı da... Ey din Rabbi, yazıklar olsun; nasıl oluyor da ikisinin de adı bir oluyor.
- گفت یا رب نام آن و نام این ** چون یکی آمد دریغ ای رب دین
- Onun adı Hasan... Fakat onun kaleminin bir yazısıyla yüzlerce cömert kişi padişaha vezir ve muhasip olabilirdi...
- آن حسن نامی که از یک کلک او ** صد وزیر و صاحب آید جودخو
- Bunun adı da Hasan... Fakat bu Hasan’ın çirkin sakalından yüzlerce ip örebilirsin!
- این حسن کز ریش زشت این حسن ** میتوان بافید ای جان صد رسن
- Padişah, böyle bir vezirin sözünü dinlerse kendisini de rezil rüsvay eder, devletini de!
- بر چنین صاحب چو شه اصغا کند ** شاه و ملکش را ابد رسوا کند
- Bu alçak vezirin, padişahın adamlığını bozma hususundaki kötü reyi Firavun’un kabiliyetini bozan veziri Haman’ın rey ve tedbirine benzer
- مانستن بدرایی این وزیر دون در افساد مروت شاه به وزیر فرعون یعنی هامان در افساد قابلیت فرعون
- Firavun, Musa’nın sözlerini işittikçe kaç defa yumuşadı, ram oldu. 1240
- چند آن فرعون میشد نرم و رام ** چون شنیدی او ز موسی آن کلام
- Musa’nın sözleri, öyle sözlerdi ki o eşsiz sözlerin güzelliğini duysa, taştan süt akardı.
- آن کلامی که بدادی سنگ شیر ** از خوشی آن کلام بینظیر
- Fakat huyu kinden ibaret olan veziri Haman’la görüşüp danışınca,
- چون بهامان که وزیرش بود او ** مشورت کردی که کینش بود خو
- Haman, ona “Şimdiye kadar padişahtın... Şimdi bir yamalı hırka giyenin hilesine kapılıp kul mu oldun?” derdi.
- پس بگفتی تا کنون بودی خدیو ** بنده گردی ژندهپوشی را بریو