- Kendisini gözetleyen akıldı... Fakat aklını, Leylâ’nın sevdası kapmıştı!
- آنک او باشد مراقب عقل بود ** عقل را سودای لیلی در ربود
- Deveye gelince o, çevikti, fırsat gözleyip durmaktaydı... Yularını gevşek hissetti mi,
- لیک ناقه بس مراقب بود و چست ** چون بدیدی او مهار خویش سست
- Anlardı ki Mecnun daldı gitti... Hemen geriye yüz tutar, yavrusunun bulunduğu tarafa doğru gitmeye başlardı.
- فهم کردی زو که غافل گشت و دنگ ** رو سپس کردی به کره بیدرنگ
- Mecnun kendisine gelir, evvelce bulundukları yerden fersahlarca geriye gittiğini anlardı. 1540
- چون به خود باز آمدی دیدی ز جا ** کو سپس رفتست بس فرسنگها
- Üç gün böyle yol aldılar... Mecnun, âdeta yıllarca tereddüt içinde kaldı.
- در سه روزه ره بدین احوالها ** ماند مجنون در تردد سالها
- Nihayet dedi ki: A deve, ikimizde âşığız ama birbirimize aykırıyız... Arkadaşlığa lâyık değiliz!
- گفت ای ناقه چو هر دو عاشقیم ** ما دو ضد پس همره نالایقیم
- Senin sevgin de bana uygun değil, yuların da senden ayrılmak gerek!
- نیستت بر وفق من مهر و مهار ** کرد باید از تو صحبت اختیار
- Bu iki arkadaş da, birbirinin yolunu vurmada... Tenden aşağı inip ayrılmayan can, yol azıtır gider!
- این دو همره یکدگر را راهزن ** گمره آن جان کو فرو ناید ز تن
- Senin canın da arşın ayrılığı ile yoksulluğa düşmüş... Teninse diken aşkıyla deveye dönmüş! 1545
- جان ز هجر عرش اندر فاقهای ** تن ز عشق خاربن چون ناقهای
- Can, yücelere kanatlar açmada... Ten, tırnaklarıyla yere sarılmada!
- جان گشاید سوی بالا بالها ** در زده تن در زمین چنگالها