English    Türkçe    فارسی   

4
154-163

  • Sen onu gözünle görmüyorsan eserleri görünüyor ya... Onlara bak da anla!
  • گر تو او را می‌نبینی در نظر ** فهم کن آن را به اظهار اثر
  • Beden de canla hareket eder: fakat canı görmezsin. Görmezsin ama tenin hareketine bak da canı anla! 155
  • تن به جان جنبد نمی‌بینی تو جان ** لیک از جنبیدن تن جان بدان
  • Âşık, “Edebe riayet bakımından aptal bile olsam vefada, istekte akıllıyım, anlayışlıyım” dedi.
  • گفت او گر ابلهم من در ادب ** زیرکم اندر وفا و در طلب
  • Sevgili dedi ki: “Eğer şu görünen hareket, edebe riayetse artık ötesini sen daha iyi bilirsin!
  • گفت ادب این بود خود که دیده شد ** آن دگر را خود همی‌دانی تو لد
  • Karısını bir yabancıyla yakalayan sofi
  • قصه‌ی آن صوفی کی زن خود را بیگانه‌ای بگرفت
  • Sofinin biri, bir gün eve geldi... Evin bir kapısı vardı, karısı da bir kunduracıyla içerdeydi.
  • صوفیی آمد به سوی خانه روز ** خانه یک در بود و زن با کفش‌دوز
  • Kadın, nefsinin hilelerine uymuş, kunduracıya kul köle kesilmiş, odada adamla buluşmuştu.
  • جفت گشته با رهی خویش زن ** اندر آن یک حجره از وسواس تن
  • Sofi, kuşluk çağı kapıyı sıkıca döver dövmez ikisi de şaşırdılar... ne bir hileye başvurmaya imkân vardı, ne kaçıp kurtulacak bir yol! 160
  • چون بزد صوفی به جد در چاشتگاه ** هر دو درماندند نه حیلت نه راه
  • Sofinin, o zamanda dükkânı bırakıp eve gelmesi hiç âdeti değildi.
  • هیچ معهودش نبد کو آن زمان ** سوی خانه باز گردد از دکان
  • Karısından bir şeyler sezinlenmiş, şüpheye düşmüş, bu yüzden o gün mahsus vakitsiz gelmişti.
  • قاصدا آن روز بی‌وقت آن مروع ** از خیالی کرد تا خانه رجوع
  • Kadınınsa onun, hiçbir defa işini bırakıp o zamanda eve gelmeyeceğine itimadı vardı.
  • اعتماد زن بر آن کو هیچ بار ** این زمان فا خانه نامد او ز کار