- Mecnun kendisine gelir, evvelce bulundukları yerden fersahlarca geriye gittiğini anlardı. 1540
- چون به خود باز آمدی دیدی ز جا ** کو سپس رفتست بس فرسنگها
- Üç gün böyle yol aldılar... Mecnun, âdeta yıllarca tereddüt içinde kaldı.
- در سه روزه ره بدین احوالها ** ماند مجنون در تردد سالها
- Nihayet dedi ki: A deve, ikimizde âşığız ama birbirimize aykırıyız... Arkadaşlığa lâyık değiliz!
- گفت ای ناقه چو هر دو عاشقیم ** ما دو ضد پس همره نالایقیم
- Senin sevgin de bana uygun değil, yuların da senden ayrılmak gerek!
- نیستت بر وفق من مهر و مهار ** کرد باید از تو صحبت اختیار
- Bu iki arkadaş da, birbirinin yolunu vurmada... Tenden aşağı inip ayrılmayan can, yol azıtır gider!
- این دو همره یکدگر را راهزن ** گمره آن جان کو فرو ناید ز تن
- Senin canın da arşın ayrılığı ile yoksulluğa düşmüş... Teninse diken aşkıyla deveye dönmüş! 1545
- جان ز هجر عرش اندر فاقهای ** تن ز عشق خاربن چون ناقهای
- Can, yücelere kanatlar açmada... Ten, tırnaklarıyla yere sarılmada!
- جان گشاید سوی بالا بالها ** در زده تن در زمین چنگالها
- Ey vatan aşkıyla ölmüş deve, sen benimle oldukça canım, Leylâ’dan uzak kaldı gitti!
- تا تو با من باشی ای مردهی وطن ** پس ز لیلی دور ماند جان من
- Adeta Musa kavminin yıllarca çölde kalışı gibi bende seninle bu hallere düştüm... Ömrüm geldi geçti!
- روزگارم رفت زین گون حالها ** همچو تیه و قوم موسی سالها
- Bu yol, vuslata erişmek için iki adımdan ibaret... Hâlbuki ben, senin hilenle tam altmış yıldır, bu iki adımlık yolda kalakaldım!
- خطوتینی بود این ره تا وصال ** ماندهام در ره ز شستت شصت سال