- Senin canın da arşın ayrılığı ile yoksulluğa düşmüş... Teninse diken aşkıyla deveye dönmüş! 1545
- جان ز هجر عرش اندر فاقهای ** تن ز عشق خاربن چون ناقهای
- Can, yücelere kanatlar açmada... Ten, tırnaklarıyla yere sarılmada!
- جان گشاید سوی بالا بالها ** در زده تن در زمین چنگالها
- Ey vatan aşkıyla ölmüş deve, sen benimle oldukça canım, Leylâ’dan uzak kaldı gitti!
- تا تو با من باشی ای مردهی وطن ** پس ز لیلی دور ماند جان من
- Adeta Musa kavminin yıllarca çölde kalışı gibi bende seninle bu hallere düştüm... Ömrüm geldi geçti!
- روزگارم رفت زین گون حالها ** همچو تیه و قوم موسی سالها
- Bu yol, vuslata erişmek için iki adımdan ibaret... Hâlbuki ben, senin hilenle tam altmış yıldır, bu iki adımlık yolda kalakaldım!
- خطوتینی بود این ره تا وصال ** ماندهام در ره ز شستت شصت سال
- Yol yakın... Fakat ben pek geç kaldım. Bu binicilikten adamakıllı usandım artık! 1550
- راه نزدیک و بماندم سخت دیر ** سیر گشتم زین سواری سیرسیر
- Bu sözleri söyleyip kendisini deveden fırlattı attı, niceye bir dertten yanıp yakılacağım, yandım artık, dedi!
- سرنگون خود را از اشتر در فکند ** گفت سوزیدم ز غم تا چندچند
- Ona o geniş ova daracık bir hale geldi... Kendisini bir taşlığa atıverdi!
- تنگ شد بر وی بیابان فراخ ** خویشتن افکند اندر سنگلاخ
- Hem de öyle bir attı ki o yiğidin bedeni ezildi...
- آنچنان افکند خود را سخت زیر ** که مخلخل گشت جسم آن دلیر
- Kendisini yere öyle bir fırlattı ki kazara ayağı da kırıldı!
- چون چنان افکند خود را سوی پست ** از قضا آن لحظه پایش هم شکست