- Sevgili dedi ki: “Eğer şu görünen hareket, edebe riayetse artık ötesini sen daha iyi bilirsin!
- گفت ادب این بود خود که دیده شد ** آن دگر را خود همیدانی تو لد
- Karısını bir yabancıyla yakalayan sofi
- قصهی آن صوفی کی زن خود را بیگانهای بگرفت
- Sofinin biri, bir gün eve geldi... Evin bir kapısı vardı, karısı da bir kunduracıyla içerdeydi.
- صوفیی آمد به سوی خانه روز ** خانه یک در بود و زن با کفشدوز
- Kadın, nefsinin hilelerine uymuş, kunduracıya kul köle kesilmiş, odada adamla buluşmuştu.
- جفت گشته با رهی خویش زن ** اندر آن یک حجره از وسواس تن
- Sofi, kuşluk çağı kapıyı sıkıca döver dövmez ikisi de şaşırdılar... ne bir hileye başvurmaya imkân vardı, ne kaçıp kurtulacak bir yol! 160
- چون بزد صوفی به جد در چاشتگاه ** هر دو درماندند نه حیلت نه راه
- Sofinin, o zamanda dükkânı bırakıp eve gelmesi hiç âdeti değildi.
- هیچ معهودش نبد کو آن زمان ** سوی خانه باز گردد از دکان
- Karısından bir şeyler sezinlenmiş, şüpheye düşmüş, bu yüzden o gün mahsus vakitsiz gelmişti.
- قاصدا آن روز بیوقت آن مروع ** از خیالی کرد تا خانه رجوع
- Kadınınsa onun, hiçbir defa işini bırakıp o zamanda eve gelmeyeceğine itimadı vardı.
- اعتماد زن بر آن کو هیچ بار ** این زمان فا خانه نامد او ز کار
- Fakat nasılsa bu fikri doğru çıkmadı... Allah suçları örter... Örter ama cezasını da verir!
- آن قیاسش راست نامد از قضا ** گرچه ستارست هم بدهد سزا
- Kötülükte bulundun mu kork, emin olma, çünkü yaptığın kötülük bir tohumdur, Allah, onu mutlaka bitirir! 165
- چونک بد کردی بترس آمن مباش ** زانک تخمست و برویاند خداش
- Birkaç kere, belki yaptığına pişman olur, utanırsın diye örter, gizler.
- چند گاهی او بپوشاند که تا ** آیدت زان بد پشیمان و حیا