- Bir fakih, bez parçaları toplamış, sarığının içine ezip büzerek yerleştirmişti.
- یک فقیهی ژندهها در چیده بود ** در عمامهی خویش در پیچیده بود
- Bu suretle kavuğunun büyük ve iri görünmesini, halkın kendisine ehemmiyet vermesini ve mescide gelince başköşeye geçirilmesini istiyordu.
- تا شود زفت و نماید آن عظیم ** چون در آید سوی محفل در حطیم
- Elbiselerden parçalar almış, onlarla sarığını büyütmüştü. 1580
- ژندهها از جامهها پیراسته ** ظاهرا دستار از آن آراسته
- Sarığının dışı, cennet elbiselerine benzemekteydi... Fakat içi, münafık gönlü gibi rezil, çirkin bir şeydi.
- ظاهر دستار چون حلهی بهشت ** چون منافق اندرون رسوا و زشت
- Parça parça bezler, yünler, deriler... Hep o sarığın içine gömülmüştü.
- پاره پاره دلق و پنبه و پوستین ** در درون آن عمامه بد دفین
- Bir sabah çağı, bu şatafatla bir şeyler elde etmek üzere medreseye giderken,
- روی سوی مدرسه کرده صبوح ** تا بدین ناموس یابد او فتوح
- Hırsızın biri de dar bir yolda her türlü hilelere başvurup bir şeyler yapmak üzere bekliyordu.
- در ره تاریک مردی جامه کن ** منتظر استاده بود از بهر فن
- Fakih, o yola sapınca hemen başından kavuğunu kaptı, işini başarmak için koşup gitmeye başladı. 1585
- در ربود او از سرش دستار را ** پس دوان شد تا بسازد کار را
- Fakih arkasından bağırdı: oğul, sarığı çöz de öyle götür!
- پس فقیهش بانگ برزد کای پسر ** باز کن دستار را آنگه ببر
- Böyle dört kanatla uçar gibi gidiyorsun ama götürdüğün hediyeyi bir aç da gör!
- این چنین که چار پره میپری ** باز کن آن هدیه را که میبری