English    Türkçe    فارسی   

4
160-169

  • Sofi, kuşluk çağı kapıyı sıkıca döver dövmez ikisi de şaşırdılar... ne bir hileye başvurmaya imkân vardı, ne kaçıp kurtulacak bir yol! 160
  • چون بزد صوفی به جد در چاشتگاه ** هر دو درماندند نه حیلت نه راه
  • Sofinin, o zamanda dükkânı bırakıp eve gelmesi hiç âdeti değildi.
  • هیچ معهودش نبد کو آن زمان ** سوی خانه باز گردد از دکان
  • Karısından bir şeyler sezinlenmiş, şüpheye düşmüş, bu yüzden o gün mahsus vakitsiz gelmişti.
  • قاصدا آن روز بی‌وقت آن مروع ** از خیالی کرد تا خانه رجوع
  • Kadınınsa onun, hiçbir defa işini bırakıp o zamanda eve gelmeyeceğine itimadı vardı.
  • اعتماد زن بر آن کو هیچ بار ** این زمان فا خانه نامد او ز کار
  • Fakat nasılsa bu fikri doğru çıkmadı... Allah suçları örter... Örter ama cezasını da verir!
  • آن قیاسش راست نامد از قضا ** گرچه ستارست هم بدهد سزا
  • Kötülükte bulundun mu kork, emin olma, çünkü yaptığın kötülük bir tohumdur, Allah, onu mutlaka bitirir! 165
  • چونک بد کردی بترس آمن مباش ** زانک تخمست و برویاند خداش
  • Birkaç kere, belki yaptığına pişman olur, utanırsın diye örter, gizler.
  • چند گاهی او بپوشاند که تا ** آیدت زان بد پشیمان و حیا
  • O müminler ulusu Ömer, halifeliği zamanında bir hırsızı cellada teslim etti.
  • عهد عمر آن امیر مومنان ** داد دزدی را به جلاد و عوان
  • Hırsız, ey ülkenin beyi, diye bağırdı, beni öldürtme... Bu, ilk suçum!
  • بانگ زد آن دزد کای میر دیار ** اولین بارست جرمم زینهار
  • Ömer dedi ki: “Hâşâ, Allah, ilk suçta hemencecik gazaba gelip cezasını vermez.
  • گفت عمر حاش لله که خدا ** بار اول قهر بارد در جزا