English    Türkçe    فارسی   

4
1653-1662

  • O âlemin meyvesi solar, bozulur mu? Akla mensup neşe kederlenmez ki!
  • Nefis, ahdinde durmaz; o yüzden gebertilecek bir şeydir ya! Kendisi de alçaktır, kıblegâhı da alçaktır.
  • Nefislere de bu alçaklar topluluğu lâyıktır... Ölüye mezarın, kefenin layık olduğu gibi! 1655
  • Zekidir, ince şeyleri bilir... Bilir ama değil mi ki kıblesi dünyadır, onu ölü bil sen!
  • Allah’ın vahiy suyu bu ölüye ispat etti de ölü topraktan bir diri zuhur etti.
  • Fakat sen vahiy gelmedikçe sakın o yüzüne sürdüğün ömrü uzun olasıca kırmızılığa güvenip aldanma, gururlanma ha!
  • Nazardan düşücü olmayan bir ses, bir şöhret... Batmayan bir güneşe mensup parlaklık ara!
  • O ince hünerler, o dedikodular, Firavun’un kavmine benzer, ecel Nil nehrine! 1660
  • Onları parlaklığı kemerleri, sayvanları ve büyüleri, halkı boyunlarından zorla çeker ama
  • Hepsini de büyücülerin büyüsü bil... Ölümse ejderha haline gelen o sopadır.