- Allah’ın vahiy suyu bu ölüye ispat etti de ölü topraktan bir diri zuhur etti.
- آب وحی حق بدین مرده رسید ** شد ز خاک مردهای زنده پدید
- Fakat sen vahiy gelmedikçe sakın o yüzüne sürdüğün ömrü uzun olasıca kırmızılığa güvenip aldanma, gururlanma ha!
- تا نیاید وحش تو غره مباش ** تو بدان گلگونهی طال بقاش
- Nazardan düşücü olmayan bir ses, bir şöhret... Batmayan bir güneşe mensup parlaklık ara!
- بانگ و صیتی جو که آن خامل نشد ** تاب خورشیدی که آن آفل نشد
- O ince hünerler, o dedikodular, Firavun’un kavmine benzer, ecel Nil nehrine! 1660
- آن هنرهای دقیق و قال و قیل ** قوم فرعوناند اجل چون آب نیل
- Onları parlaklığı kemerleri, sayvanları ve büyüleri, halkı boyunlarından zorla çeker ama
- رونق و طاق و طرنب و سحرشان ** گرچه خلقان را کشد گردن کشان
- Hepsini de büyücülerin büyüsü bil... Ölümse ejderha haline gelen o sopadır.
- سحرهای ساحران دان جمله را ** مرگ چوبی دان که آن گشت اژدها
- Bütün büyüleri bir lokma yaptı da yuttu... Geceyle dolu olan bir âlemi sabahın yalayıp yutması gibi hani!
- جادویها را همه یک لقمه کرد ** یک جهان پر شب بد آن را صبح خورد
- Fakat o yutmakla sabahın nuru artmadı ki... Evvelce nasılsa yine de öyle!
- نور از آن خوردن نشد افزون و بیش ** بل همان سانست کو بودست پیش
- Çokluk, fazlalık eserdedir, zatta değil... Zatta ne artma vardır, ne eksilme! 1665
- در اثر افزون شد و در ذات نی ** ذات را افزونی و آفات نی
- Allah âlemi yaratmakla çoğalmadı, artmadı... Zaten önce olmayan şimdi olmuş değildir ki!
- حق ز ایجاد جهان افزون نشد ** آنچ اول آن نبود اکنون نشد