- Onları parlaklığı kemerleri, sayvanları ve büyüleri, halkı boyunlarından zorla çeker ama
- رونق و طاق و طرنب و سحرشان ** گرچه خلقان را کشد گردن کشان
- Hepsini de büyücülerin büyüsü bil... Ölümse ejderha haline gelen o sopadır.
- سحرهای ساحران دان جمله را ** مرگ چوبی دان که آن گشت اژدها
- Bütün büyüleri bir lokma yaptı da yuttu... Geceyle dolu olan bir âlemi sabahın yalayıp yutması gibi hani!
- جادویها را همه یک لقمه کرد ** یک جهان پر شب بد آن را صبح خورد
- Fakat o yutmakla sabahın nuru artmadı ki... Evvelce nasılsa yine de öyle!
- نور از آن خوردن نشد افزون و بیش ** بل همان سانست کو بودست پیش
- Çokluk, fazlalık eserdedir, zatta değil... Zatta ne artma vardır, ne eksilme! 1665
- در اثر افزون شد و در ذات نی ** ذات را افزونی و آفات نی
- Allah âlemi yaratmakla çoğalmadı, artmadı... Zaten önce olmayan şimdi olmuş değildir ki!
- حق ز ایجاد جهان افزون نشد ** آنچ اول آن نبود اکنون نشد
- Fakat halkın yaratılmasıyla eser çoğaldı, arttı. Yalnız bu iki artmanın arasında hayli fark var!
- لیک افزون گشت اثر ز ایجاد خلق ** در میان این دو افزونیست فرق
- Eserin artması onun zuhurudur... Bu suretle sanatları ve işi zahir olur, görünür.
- هست افزونی اثر اظهار او ** تا پدید آید صفات و کار او
- Zatın artmasına gelince bu, o zatın sebeplere bağlı ve sonradan meydana gelmiş olduğuna delildir.
- هست افزونی هر ذاتی دلیل ** کو بود حادث به علتها علیل
- Musa, içinde bir korku duydu. Dedik ki: Korkma, sen, ondan yücesin ayetinin tefsiri
- تفسیر اوجس فی نفسه خیفة موسی قلنا لا تخف انک انت الا علی
- Musa, büyü de insanı şaşırtır... Ben ne yapayım ne işleyeyim? Halk, mucizeyle büyüyü ayırt edemez ki dedi. 1670
- گفت موسی سحر هم حیرانکنیست ** چون کنم کین خلق را تمییز نیست