English    Türkçe    فارسی   

4
169-178

  • Ömer dedi ki: “Hâşâ, Allah, ilk suçta hemencecik gazaba gelip cezasını vermez.
  • گفت عمر حاش لله که خدا ** بار اول قهر بارد در جزا
  • Lütfunu meydana çıkarmak için defalarca örter de sonradan adaletini göstermek için cezalandırır; 170
  • بارها پوشد پی اظهار فضل ** باز گیرد از پی اظهار عدل
  • Bu suretle bu iki sıfatının da meydana çıkmasını, lütfunun muştucu, kahrının da korkutucu olmasını diler.”
  • تا که این هر دو صفت ظاهر شود ** آن مبشر گردد این منذر شود
  • Kadın da defalarca bu kötü işte bulunmuştu da kolaycacık işi atlatmıştı... bu iş, ona kolay görünüyordu artık.
  • بارها زن نیز این بد کرده بود ** سهل بگذشت آن و سهلش می‌نمود
  • Gevşek ayaklı akıl, testinin daima ırmaktan kırılmadan sapasağlam gelemeyeceğini bilmiyordu ki!
  • آن نمی‌دانست عقل پای‌سست ** که سبو دایم ز جو ناید درست
  • Fakat bu sefer kaza ve kader, onu öyle bir daraltmış, münafıkı ansızın ölüm nasıl yakalarsa öyle bir sıkı yakalamıştı ki!
  • آنچنانش تنگ آورد آن قضا ** که منافق را کند مرگ فجا
  • Ne yol vardır, ne yoldaş, ne de kurtulma imkânı... (münafık, böyle bir haldeyken) can alıcı melek de gelir çatar, canına el uzatır ya! 175
  • نه طریق و نه رفیق و نه امان ** دست کرده آن فرشته سوی جان
  • İşte kadın da o cefa odasında dostuyla belâlara uğramış, öylece âdeta kuruyup kalmıştı!
  • آنچنان کین زن در آن حجره جفا ** خشک شد او و حریفش ز ابتلا
  • Sofi, gönlünden, hay kâfirler hay... Size kin güdüp duruyorum ama hele sabredeyim.
  • گفت صوفی با دل خود کای دو گبر ** از شما کینه کشم لیکن به صبر
  • Şimdilik bunu bilmezlikten geleyim de herkes bu çanın sesini duymasın, diyordu.
  • لیک نادانسته آرم این نفس ** تا که هر گوشی ننوشد این جرس