- Gevşek ayaklı akıl, testinin daima ırmaktan kırılmadan sapasağlam gelemeyeceğini bilmiyordu ki!
- آن نمیدانست عقل پایسست ** که سبو دایم ز جو ناید درست
- Fakat bu sefer kaza ve kader, onu öyle bir daraltmış, münafıkı ansızın ölüm nasıl yakalarsa öyle bir sıkı yakalamıştı ki!
- آنچنانش تنگ آورد آن قضا ** که منافق را کند مرگ فجا
- Ne yol vardır, ne yoldaş, ne de kurtulma imkânı... (münafık, böyle bir haldeyken) can alıcı melek de gelir çatar, canına el uzatır ya! 175
- نه طریق و نه رفیق و نه امان ** دست کرده آن فرشته سوی جان
- İşte kadın da o cefa odasında dostuyla belâlara uğramış, öylece âdeta kuruyup kalmıştı!
- آنچنان کین زن در آن حجره جفا ** خشک شد او و حریفش ز ابتلا
- Sofi, gönlünden, hay kâfirler hay... Size kin güdüp duruyorum ama hele sabredeyim.
- گفت صوفی با دل خود کای دو گبر ** از شما کینه کشم لیکن به صبر
- Şimdilik bunu bilmezlikten geleyim de herkes bu çanın sesini duymasın, diyordu.
- لیک نادانسته آرم این نفس ** تا که هر گوشی ننوشد این جرس
- Hak yolundaki er de size gizlice böyle kin güder... İstiska hastalığı gibi kinini yavaş yavaş, azar azar belirtir.
- از شما پنهان کشد کینه محق ** اندک اندک همچو بیماری دق
- İstiskaya tutulan adam buz gibi her an erir durur... Fakat her an, kendisini daha iyiceyim sanır! 180
- مرد دق باشد چو یخ هر لحظه کم ** لیک پندارد بهر دم بهترم
- Hani, “sırtlan nerede? Burada yok yahu” diye aranırlar da sırtlan bu söze inanır, bu suretle tutulur, avlanır ya!
- همچو کفتاری که میگیرندش و او ** غرهی آن گفت کین کفتار کو
- Kadının evinde de gizlenecek bir yer; bir tümsek, bir aralık, yukarıya çıkacak bir yol yoktu.
- هیچ پنهانخانه آن زن را نبود ** سمج و دهلیز و ره بالا نبود