- Onu bir hayli övdü, şükürlerde, hamitlerde bulundu... Nihayet şükür, haddini aştı.
- شکرها و حمدها بر میشمرد ** تا که شکر از حد و اندازه ببرد
- Dediler ki: senin perişan halin, yalanına şahadet etmekte.
- پس بگفتندش که احوال نژند ** بر دروغ تو گواهی میدهند
- Bedenin çıplak, başın kabak, için yanmış... bu şükürleri, bir yerden mi çaldın, yoksa birisinden mi öğrendin?
- تن برهنه سر برهنه سوخته ** شکر را دزدیده یا آموخته
- Nerede methettiğin emîrin şükür ve hamd nişaneleri? Onların, şu şerefsiz başında, ayağında görünmesi gerekti. 1745
- کو نشان شکر و حمد میر تو ** بر سر و بر پای بی توفیر تو
- Dilin, o padişahı methetmede ama yedi âzan da şikâyet edip duruyor.
- گر زبانت مدح آن شه میتند ** هفت اندامت شکایت میکند
- O cömertlik padişahını, o kerem sultanını övüyorsun ama bu övüşe karşılık ayağında bir ayakkabı, bacağında bir şalvar olmalıydı bari!
- در سخای آن شه و سلطان جود ** مر ترا کفشی و شلواری نبود
- Ben, dedi... Bütün verdiklerini dağıttım; emir ihsanda kusur etmedi hiç!
- گفت من ایثار کردم آنچ داد ** میر تقصیری نکرد از افتقاد
- Bütün ihsanlarını aldım, fakat hepsini yetimlere, yoksullara bağışladım.
- بستدم جمله عطاها از امیر ** بخش کردم بر یتیم و بر فقیر
- Mal verdim, karşılığında uzun bir ömür aldım... Çünkü içim pek temizdir benim! 1750
- مال دادم بستدم عمر دراز ** در جزا زیرا که بودم پاکباز
- Bunun üzerine dediler ki: o kutlu mal gittiyse içindeki bu duman, bu hararet nedir ya?
- پس بگفتندش مبارک مال رفت ** چیست اندر باطنت این دود نفت