- Kadının evinde de gizlenecek bir yer; bir tümsek, bir aralık, yukarıya çıkacak bir yol yoktu.
- هیچ پنهانخانه آن زن را نبود ** سمج و دهلیز و ره بالا نبود
- Ne bir tandır vardı, oynaşını oraya gizlesin... Ne bir çuval vardı, perde gibi önüne gersin!
- نه تنوری که در آن پنهان شود ** نه جوالی که حجاب آن شود
- Evin içi kıyamet günü Arasat Meydanı gibi dümdüzdü... Ne bir çukur vardı, ne bir tepe, ne de kaçacak bir yer!
- همچو عرصهی پهن روز رستخیز ** نه گو و نه پشته نه جای گریز
- Allah bu kıyamet gününü anlatırken mahşer meydanı için “Orada bir çukur, bir tümsek göremezsin” demiştir. 185
- گفت یزدان وصف این جای حرج ** بهر محشر لا تری فیها عوج
- Kadının hileye sapıp sevgilisine çarşaf giydirmesi ve Allah’ın “Sizin hileniz pek büyüktür” dediği gibi kocasını kandırmak için bahanelere başvurması
- معشوق را زیر چادر پنهان کردن جهت تلبیس و بهانه گفتن زن کی ان کید کن عظیم
- Kadın, hemen çarşafını oynaşının üstüne attı, erkeği kadın şekline sokup kapıyı açtı.
- چادر خود را برو افکند زود ** مرد را زن ساخت و در را بر گشود
- Çarşafın altında adam, apaçık rüsvay olmuş, görünüp durmaktaydı... Adeta merdiven üstünde bir deveye benziyordu.
- زیر چادر مرد رسوا و عیان ** سخت پیدا چون شتر بر نردبان
- Kadın oynaşı için kocasına dedi ki: “Şehir büyüklerinden birinin karısı... Malı var, devleti var, pek zengin!
- گفت خاتونیست از اعیان شهر ** مر ورا از مال و اقبالست بهر
- Yabancı birisi, cahilcesine gelmesin diye kapıyı kapadım.”
- در ببستم تا کسی بیگانهای ** در نیاید زود نادانانهای
- Sofi, âlâ dedi... Ne hizmeti var, hele söyle de minnetsizce, seve seve yapayım. 190
- گفت صوفی چیستش هین خدمتی ** تا بر آرم بیسپاس و منتی
- Karısı dedi ki: “Bize akraba olmak istiyor... İyi bir kadın ama içini Allah bilir artık.
- گفت میلش خویشی و پیوستگیست ** نیک خاتونیست حق داند که کیست