English    Türkçe    فارسی   

4
1854-1863

  • Sen istersen onu gönül vahyi farz et... Gönül zaten onun nazargâhıdır... Gönül, ona agâh olunca nasıl hata eder?
  • وحی دل گیرش که منظرگاه اوست ** چون خطا باشد چو دل آگاه اوست
  • Ey mümin, sen, Allah nuruyla bakar, görürsün... Hatadan, yanılmadan eminsin! 1855
  • مومنا ینظر به نور الله شدی ** از خطا و سهو آمن آمدی
  • Sofinin canına, gönlüne gelen Allah yemeğinin eksilmesi
  • نقصان اجرای جان و دل صوفی از طعام الله
  • Sofi, yoksulluktan dertlenince yoksulluğu, ona dadı ve gıda kesilir.
  • صوفیی از فقر چون در غم شود ** عین فقرش دایه و مطعم شود
  • Çünkü cennet, hoşa gitmeyen şeylerden meydana gelmiştir... Merhamet, gönlü kırık âcizlerin nasibidir.
  • زانک جنت از مکاره رسته است ** رحم قسم عاجزی اشکسته است
  • Yücelikle başlar kıran kişiye ne Allah’ın merhameti nasip olur, ne halkın!
  • آنک سرها بشکند او از علو ** رحم حق و خلق ناید سوی او
  • Bu sözün sonu yoktur... Evet, o yiğit, yiyecek ve ekmek nafakasının azlığından perişan oldu!
  • این سخن آخر ندارد وان جوان ** از کمی اجرای نان شد ناتوان
  • Ne mutlu o sofiye ki rızkı azalır... Boncuğu inci olur, kendisi deniz kesilir! 1860
  • شاد آن صوفی که رزقش کم شود ** آن شبه‌ش در گردد و اویم شود
  • O hususi Allah nafakasını duyan, Allah’ın yakınlığına erer, gayb nafakasını elde eder.
  • زان جرای خاص هر که آگاه شد ** او سزای قرب و اجری‌گاه شد
  • Fakat ruh nafakası noksan olan kişinin canı o noksan yüzünden titremeye başlar.
  • زان جرای روح چون نقصان شود ** جانش از نقصان آن لرزان شود
  • Anlar ki bir hata etmiştir de bundan dolayı rıza yaseminliği perişan olmuştur.
  • پس بداند که خطایی رفته است ** که سمن‌زار رضا آشفته است