- Sen istersen onu gönül vahyi farz et... Gönül zaten onun nazargâhıdır... Gönül, ona agâh olunca nasıl hata eder?
- وحی دل گیرش که منظرگاه اوست ** چون خطا باشد چو دل آگاه اوست
- Ey mümin, sen, Allah nuruyla bakar, görürsün... Hatadan, yanılmadan eminsin! 1855
- مومنا ینظر به نور الله شدی ** از خطا و سهو آمن آمدی
- Sofinin canına, gönlüne gelen Allah yemeğinin eksilmesi
- نقصان اجرای جان و دل صوفی از طعام الله
- Sofi, yoksulluktan dertlenince yoksulluğu, ona dadı ve gıda kesilir.
- صوفیی از فقر چون در غم شود ** عین فقرش دایه و مطعم شود
- Çünkü cennet, hoşa gitmeyen şeylerden meydana gelmiştir... Merhamet, gönlü kırık âcizlerin nasibidir.
- زانک جنت از مکاره رسته است ** رحم قسم عاجزی اشکسته است
- Yücelikle başlar kıran kişiye ne Allah’ın merhameti nasip olur, ne halkın!
- آنک سرها بشکند او از علو ** رحم حق و خلق ناید سوی او
- Bu sözün sonu yoktur... Evet, o yiğit, yiyecek ve ekmek nafakasının azlığından perişan oldu!
- این سخن آخر ندارد وان جوان ** از کمی اجرای نان شد ناتوان
- Ne mutlu o sofiye ki rızkı azalır... Boncuğu inci olur, kendisi deniz kesilir! 1860
- شاد آن صوفی که رزقش کم شود ** آن شبهش در گردد و اویم شود
- O hususi Allah nafakasını duyan, Allah’ın yakınlığına erer, gayb nafakasını elde eder.
- زان جرای خاص هر که آگاه شد ** او سزای قرب و اجریگاه شد
- Fakat ruh nafakası noksan olan kişinin canı o noksan yüzünden titremeye başlar.
- زان جرای روح چون نقصان شود ** جانش از نقصان آن لرزان شود
- Anlar ki bir hata etmiştir de bundan dolayı rıza yaseminliği perişan olmuştur.
- پس بداند که خطایی رفته است ** که سمنزار رضا آشفته است