English    Türkçe    فارسی   

4
1891-1900

  • Bu ovanın ne başı var zaten, ne sonu... o köle de mektubuna cevap gelmediğinden sıkılıp duruyor! Dostları, ayrılığını sordular;
  • این بیابان خود ندارد پا و سر ** بی‌جواب نامه خستست آن پسر
  • Ne şaşılacak şey, padişah neden bana cevap yazmadı... Yoksa kızgınlığından mektubu götüren bir hıyanetlikte mi bulundu?
  • کای عجب چونم نداد آن شه جواب ** با خیانت کرد رقعه‌بر ز تاب
  • Mektubu mu gizledi, yoksa padişaha vermedi mi? Acaba bir münafık mıydı, saman altından su mu yürüttü?
  • رقعه پنهان کرد و ننمود آن به شاه ** کو منافق بود و آبی زیر کاه
  • Tecrübe için başka bir mektup yazar, hünerli, terbiyeli bir başka elçi arar bulurum demekte,
  • رقعه‌ی دیگر نویسم ز آزمون ** دیگری جویم رسول ذو فنون
  • Cahilliğinden o bihaber, padişahı, mutfak eminini, mektup götüreni ayıplamaktaydı. 1895
  • بر امیر و مطبخی و نامه‌بر ** عیب بنهاده ز جهل آن بی‌خبر
  • Hiç ben din yolunda eğri gittim, gâvurluk ettim diye kendisine gelmiyor, kusuru kendinde bulmuyordu.
  • هیچ گرد خود نمی‌گردد که من ** کژروی کردم چو اندر دین شمن
  • Süleyman aleyhisselâm’ın bir kusuru yüzünden rüzgârın ters esmesi
  • کژ وزیدن باد بر سلیمان علیه‌السلام به سبب زلت او
  • Rüzgâr, Süleyman’ın tahtına ters esti... Süleyman dedi ki: Ey rüzgâr, ters esme!
  • باد بر تخت سلیمان رفت کژ ** پس سلیمان گفت بادا کژ مغژ
  • Rüzgâr da ey Süleyman dedi, ters hareket etme... Ters hareket edersen, benim tersliğime kızma!
  • باد هم گفت ای سیلمان کژ مرو ** ور روی کژ از کژم خشمین مشو
  • Allah, biz ders alalım da insafa gelelim diye bu teraziyi halk etti.
  • این ترازو بهر این بنهاد حق ** تا رود انصاف ما را در سبق
  • Sen eksik dirhem korsan ben eksik tartarım... Sen benimle apaydın muamelede bulunursan ben de seninle apaydın muamelede bulunurum! 1900
  • از ترازو کم کنی من کم کنم ** تا تو با من روشنی من روشنم