English    Türkçe    فارسی   

4
1915-1924

  • Köle, gâh elçiyle, mutfak eminiyle uğraşıp savaşmasaydı... Gâh cömert padişaha kızmadaydı. 1915
  • گاه جنگش با رسول و مطبخی ** گاه خشمش با شهنشاه سخی
  • Tıpkı Firavun gibi... Hani o da Musa’yı bırakmıştı da halkın yavrucaklarının başlarını kestiriyordu.
  • هم‌چو فرعونی که موسی هشته بود ** طفلکان خلق را سر می‌ربود
  • Hâlbuki düşman, o kör gönüllünün evindeydi... Oysa başka çocukların başlarını kopartıp duruyordu!
  • آن عدو در خانه‌ی آن کور دل ** او شده اطفال را گردن گسل
  • Sen de dış âleminde başkalarıyla kötü oluyorsun da içten kötü nefsinle uzlaşıyorsun.
  • تو هم از بیرون بدی با دیگران ** واندرون خوش گشته با نفس گران
  • Düşmanın o... fakat sen ona şeker vermedesin... Dışarıdan da herkesi töhmetli tutmadasın!
  • خود عدوت اوست قندش می‌دهی ** وز برون تهمت به هر کس می‌نهی
  • Sen Firavun gibi körsün, kör gönüllüsün... Düşmanla iyisin de suçsuzları aşağılatmadasın. 1920
  • هم‌چو فرعونی تو کور و کوردل ** با عدو خوش بی‌گناهان را مذل
  • A firavun, niceye dek suçsuzları öldürecek, asıl suçlu olan nefsini hoş tutacaksın?
  • چند فرعونا کشی بی‌جرم را ** می‌نوازی مر تن پر غرم را
  • Firavun’un aklı, padişahların aklından üstündü ama Allah hükmü onu akılsız ve kör etmişti!
  • عقل او بر عقل شاهان می‌فزود ** حکم حق بی‌عقل و کورش کرده بود
  • Bir adamın can gözünü, can kulağını Allah kapattı mı o adam Eflatun olsa hayvanlaşır!
  • مهر حق بر چشم و بر گوش خرد ** گر فلاطونست حیوانش کند
  • Hâsılı Bayezit hakkındaki gayb hükmü nasıl zuhur ettiyse Allah hükmü levh üstünde (çaresiz) zuhur eder.
  • حکم حق بر لوح می‌آید پدید ** آنچنان که حکم غیب بایزید
  • Allah razı olsun Şeyh Ebulhasan’ın Ebuyezid’in kendisinden ve ahvalinden haber verdiğini duyması
  • شنیدن شیخ ابوالحسن رضی الله عنه خبر دادن ابویزید را و بود او و احوال او