- Sen de dış âleminde başkalarıyla kötü oluyorsun da içten kötü nefsinle uzlaşıyorsun.
- تو هم از بیرون بدی با دیگران ** واندرون خوش گشته با نفس گران
- Düşmanın o... fakat sen ona şeker vermedesin... Dışarıdan da herkesi töhmetli tutmadasın!
- خود عدوت اوست قندش میدهی ** وز برون تهمت به هر کس مینهی
- Sen Firavun gibi körsün, kör gönüllüsün... Düşmanla iyisin de suçsuzları aşağılatmadasın. 1920
- همچو فرعونی تو کور و کوردل ** با عدو خوش بیگناهان را مذل
- A firavun, niceye dek suçsuzları öldürecek, asıl suçlu olan nefsini hoş tutacaksın?
- چند فرعونا کشی بیجرم را ** مینوازی مر تن پر غرم را
- Firavun’un aklı, padişahların aklından üstündü ama Allah hükmü onu akılsız ve kör etmişti!
- عقل او بر عقل شاهان میفزود ** حکم حق بیعقل و کورش کرده بود
- Bir adamın can gözünü, can kulağını Allah kapattı mı o adam Eflatun olsa hayvanlaşır!
- مهر حق بر چشم و بر گوش خرد ** گر فلاطونست حیوانش کند
- Hâsılı Bayezit hakkındaki gayb hükmü nasıl zuhur ettiyse Allah hükmü levh üstünde (çaresiz) zuhur eder.
- حکم حق بر لوح میآید پدید ** آنچنان که حکم غیب بایزید
- Allah razı olsun Şeyh Ebulhasan’ın Ebuyezid’in kendisinden ve ahvalinden haber verdiğini duyması
- شنیدن شیخ ابوالحسن رضی الله عنه خبر دادن ابویزید را و بود او و احوال او
- Ebulhasan, Bayezid’in buyurduğu gibi zuhur etti... Ve bunu adamlarından duydu. 1925
- همچنان آمد که او فرموده بود ** بوالحسن از مردمان آن را شنود
- Bayezid, Hasan benim dervişim ve ümmetim olur... Her sabah benim mezarımda benden ders alır demişti.
- که حسن باشد مرید و امتم ** درس گیرد هر صباح از تربتم
- Kendisi de dedi ki: ben de Şeyh’i rüyamda gördüm... Ruhundan bu sözü duydum.
- گفت من هم نیز خوابش دیدهام ** وز روان شیخ این بشنیدهام