- Akıllı ona derler ki elinde meşalesi vardır... Kafilenin önünde gider, onlara kılavuzluk eder.
- عاقل آن باشد که او با مشعلهست ** او دلیل و پیشوای قافلهست
- O önde giden kendi nuruna uymuş, onun ardına düşmüştür... O kendinden geçmiş bir halde yola düşüp giden, kendisine tabidir.
- پیرو نور خودست آن پیشرو ** تابع خویشست آن بیخویشرو
- O kendisine inanmıştır... Sizde onun canının yayıldığı nura, o nur âlemince inanın. 2190
- مومن خویشست و ایمان آورید ** هم بدان نوری که جانش زو چرید
- Yarım akıllıda kendisine bir akıllıyı göz etmiş, göz diye bu akıllıyı bilmiş tanımıştır.
- دیگری که نیمعاقل آمد او ** عاقلی را دیدهی خود داند او
- Körün kendisini yedene sarılması gibi ona el atmıştır... Bu suretle onunla göz sahibi olmuş, çevikleşmiş ululaşmıştır.
- دست در وی زد چو کور اندر دلیل ** تا بدو بینا شد و چست و جلیل
- Bir arpa ağırlığınca bile aklı olmayan eşeğe gelince: Hem aklı yoktur, hem akıllıyı terk etmiştir.
- وآن خری کز عقل جوسنگی نداشت ** خود نبودش عقل و عاقل را گذاشت
- Az, çok... Bir yol da bilmez. Fakat yine de bir kılavuzun ardına düşmekten sıkılır, arlanıp utanır.
- ره نداند نه کثیر و نه قلیل ** ننگش آید آمدن خلف دلیل
- Upuzun, uçsuz bucaksız çöllerde gâh topallayıp meyus olarak, gâh koşup yortarak gider durur. 2195
- میرود اندر بیابان دراز ** گاه لنگان آیس و گاهی بتاز
- Bir kandil yoktur ki önünde tutsun, önünü görsün... Hatta yarım bir ışık bile bulamaz ki ondan bir nur dilensin.
- شمع نه تا پیشوای خود کند ** نیم شمعی نه که نوری کد کند
- Aklı yoktur ki dirilikten dem vursun, yarım aklı bile yoktur ki ölsün, kendisini ölü bilsin.
- نیست عقلش تا دم زنده زند ** نیمعقلی نه که خود مرده کند