English    Türkçe    فارسی   

4
2371-2380

  • Bir savaştan, bir çekişten canın daralırsa bütün dünyayı dar görürsün!
  • گر تو باشی تنگ‌دل از ملحمه ** تنگ بینی جمله دنیا را همه
  • Dostların dilediği gibi hoşluğa erersen, gönlün hoş olursa bu âlem, sana gül bahçesi görünür.
  • ور تو خوش باشی به کام دوستان ** این جهان بنمایدت چون گلستان
  • Nice kişiler, ta Şam' a Irak' a kadar gittiler de oralarda kâfirlikten, münafıklıktan başka bir şey görmediler.
  • ای بسا کس رفته تا شام و عراق ** او ندیده هیچ جز کفر و نفاق
  • Nice kişiler, ta Hint ülkesine, Herat şehrine dek vardılar da oralarda alış verişten başka bir şey bulamadılar!
  • وی بسا کس رفته تا هند و هری ** او ندیده جز مگر بیع و شری
  • Niceler, Türkistan’a, Çin’e vardılar da oralarda hileden, tuzaktan başka bir şey görmediler! 2375
  • وی بسا کس رفته ترکستان و چین ** او ندیده هیچ جز مکر و کمین
  • Sefere giden renkten, kokudan başka bir şey göremezse söyle ona: Bütün iklimleri dolaşsın; hep bunu görür.
  • چون ندارد مدرکی جز رنگ و بو ** جمله‌ی اقلیمها را گو بجو
  • Öküz Bağdat’a geliverir... Bir ucundan öbür ucuna kadar şehri dolaşır...
  • گاو در بغداد آید ناگهان ** بگذرد او زین سران تا آن سران
  • Bütün o yaşayıştan, o güzelliklerden, o lezzetlerden ancak ve ancak sokaklardaki karpuz kabuğunu görür!
  • از همه عیش و خوشیها و مزه ** او نبیند جز که قشر خربزه
  • Öküzün yahut eşeğin seyrine layık olan şey, sokaklara atılan samanlarla yolarda biten otlardır!
  • که بود افتاده بر ره یا حشیش ** لایق سیران گاوی یا خریش
  • Tabiat mıhına kurumuş et gibi asılı kalan kişinin canı, sebeplere bağlanmıştı... Bundan ötesini göremez. 2380
  • خشک بر میخ طبیعت چون قدید ** بسته‌ی اسباب جانش لا یزید