English    Türkçe    فارسی   

4
2479-2488

  • İçini kararttın, paslattın, işte "Yeryüzünde fesada çalışırlar" ayetinin manası budur!
  • تیره کردی زنگ دادی در نهاد ** این بود یسعون فی الارض الفساد
  • Şimdiye kadar böyle hareket ettin durdun, artık böyle harekette bulunma. Suyu kararttın, daha ziyade karartma! 2480
  • تاکنون کردی چنین اکنون مکن ** تیره کردی آب را افزون مکن
  • Bulandırma da bu su durulsun. O suyun içinde ay ve yıldızları tavaf eder gör!
  • بر مشوران تا شود این آب صاف ** واندرو بین ماه و اختر در طواف
  • Çünkü insan, ırmak suyuna benzer. Bulandı mı artık onun dibini göremezsin!
  • زانک مردم هست هم‌چون آب جو ** چون شود تیره نبینی قعر او
  • Irmağın dibi incilerle, mercanlarla dopdolu. Sakın bulandırma, o saf ve durudur.
  • قعر جو پر گوهرست و پر ز در ** هین مکن تیره که هست او صاف حر
  • İnsanların canı havaya benzer. Tozla karıştı mı gökyüzünde perde olur, gökyüzünü göstermez.
  • جان مردم هست مانند هوا ** چون بگرد آمیخت شد پرده‌ی سما
  • Güneşin görünmesine mâni olur... Fakat tozu gitti mi saf ve parlak bir hale gelir. 2485
  • مانع آید او ز دید آفتاب ** چونک گردش رفت شد صافی و ناب
  • Canın kapkara olmakla beraber Allah, kurtuluş yolunu bulasın diye sana rüyalar göstermiştir.
  • با کمال تیرگی حق واقعات ** می‌نمودت تا روی راه نجات
  • Musa aleyhisselâm'ın Firavun'un sırlarını söylemesi, Allah’ın bildiğine inanması yahut hiç olmazsa galiba biliyor diye şüpheye düşmesi için gaybdan haber vererek gördüğü rüyaları söylemesi
  • باز گفتن موسی علیه‌السلام اسرار فرعون را و واقعات او را ظهر الغیب تابخبیری حق ایمان آورد یا گمان برد
  • Allah, sonunda olacak şeyleri kudretiyle kapkara demirde gösterdi.
  • ز آهن تیره بقدرت می‌نمود ** واقعاتی که در آخر خواست بود
  • Bu suretle senin daha az kötülük etmeni diledi... Fakat sen, hep bunları gördüğün halde daha beter oluyordun!
  • تا کنی کمتر تو آن ظلم و بدی ** آن همی‌دیدی و بتر می‌شدی