- Sonra dükkân sahibi, seni dükkândan çıkarır; bu dükkânı da hazineyi elde etmek için yıkar.
- پس ترا بیرون کند صاحب دکان ** وین دکان را بر کند از روی کان
- Sen gâh hasretle başına vurursun; gâh ham sakalını yolar durursun!
- تو ز حسرت گاه بر سر میزنی ** گاه ریش خام خود بر میکنی
- Yazıklar olsun; bu dükkân benimdi. Kör müydüm ki buradan bir fayda elde etmedim! 2560
- کای دریغا آن من بود این دکان ** کور بودم بر نخوردم زین مکان
- Yazıklar olsun, bu bizimdi yel götürdü! Biz kullara da ebediyen hasretlere düşüp eyvahlar olsun demek kaldı dersin!
- ای دریغا بود ما را برد باد ** تا ابد یا حسرتا شد للعباد
- İnsanın, yaradılışında olan zekâ ve düşüncelerine aldanarak peygamberlerin bilgisi olan gayb bilgisini istememesi
- غره شدن آدمی به ذکاوت و تصویرات طبع خویشتن و طلب ناکردن علم غیب کی علم انبیاست
- Ben evde bir süs, bir nakış gördüm de o evin sevgisiyle kararsız bir hale geldim;
- دیدم اندر خانه من نقش و نگار ** بودم اندر عشق خانه بیقرار
- Gizli hazineden haberim bile olmadı., yoksa kazma, elimde çiçek demeti kesilirdi!
- بودم از گنج نهانی بیخبر ** ورنه دستنبوی من بودی تبر
- Ah, o zaman kazmanın hakkını verseydim şimdi gamdan kurtulmuş olurdum!
- آه گر داد تبر را دادمی ** این زمان غم را تبرا دادمی
- Gözümü nakşa, takmış, çocuklar gibi aşk oyunlarına dalıp kalmıştım! 2565
- چشم را بر نقش میانداختم ** همچو طفلان عشقها میباختم
- O muradına erişmiş hakim, sen bir çocuksun. Evde nakışlarla, suretlerle dolu diyerek ne de doğru, ne de güzel söylemiştir.
- پس نکو گفت آن حکیم کامیار ** که تو طفلی خانه پر نقش و نگار
- İlâhiname de çok vasiyetlerde bulunmuş, tozu dumana ver, varlığının kökünü kazı demiştir.
- در الهینامه بس اندرز کرد ** که بر آر دودمان خویش گرد