English    Türkçe    فارسی   

4
262-271

  • Bilmiyordu ki o alanda onun başına ne geldiyse gülsuyundan geldi.
  • او نمی‌دانست کاندر مرتعه ** از گلاب آمد ورا آن واقعه
  • Biri bileklerini başını ovuyor, öbürü hararetlensin diye samanlı ıslak balçık getiriyordu.
  • آن یکی دستش همی‌مالید و سر ** وآن دگر کهگل همی آورد تر
  • Biri ödağacıyla şekeri karıştırıp tütsülüyor, başka biri elbisesinin bir kısmını soyup üstündekileri hafifletiyordu.
  • آن بخور عود و شکر زد به هم ** وآن دگر از پوششش می‌کرد کم
  • Birisi nasıl atıyor diye nabzını yokluyor, öbürü ağzını kokluyor. 265
  • وآن دگر نبضش که تا چون می‌جهد ** وان دگر بوی از دهانش می‌ستد
  • Şarap mı içti, esrar mı? Yoksa afyon mu yuttu... Anlamak istiyordu. Halk, onun neden bayıldığını anlayamamış, şaşırıp kalmıştı.
  • تا که می خوردست و یا بنگ و حشیش ** خلق درماندند اندر بیهشیش
  • Derhal akrabalarına haber verdiler, falan adam feşman yerde perişan bir halde düşüp kaldı dediler.
  • پس خبر بردند خویشان را شتاب ** که فلان افتاده است آن‌جا خراب
  • Neden bayıldı, ne oldu da leğeni damdan düştü? Kimse bilmiyordu!
  • کس نمی داند که چون مصروع گشت ** یا چه شد کو را فتاد از بام طشت
  • O tabağın iriyarı, güçlü kuvvetli, bilgili anlayışlı bir erkek kardeşi vardı, hemencecik koşa koşa geldi.
  • یک برادر داشت آن دباغ زفت ** گربز و دانا بیامد زود تفت
  • Yenine biraz köpek pisliği almıştı, halkı yardı, feryat ederek kardeşinin başucuna geldi. 270
  • اندکی سرگین سگ در آستین ** خلق را بشکافت و آمد با حنین
  • Ben neden hastalandı biliyorum, dedi... Hastalık teşhis edildi, sebebi bilindi mi tedavisi kolaydır.
  • گفت من رنجش همی دانم ز چیست ** چون سبب دانی دوا کردن جلیست