English    Türkçe    فارسی   

4
2623-2632

  • Allah hakkı için, Allah hakkı için hiç geciktirme. Bu söz, lütuf denizinden gelmede!
  • الله الله هیچ تاخیری مکن ** که ز بحر لطف آمد این سخن
  • Lütuf bile bu lütfun içinde kaybolur, aşağılık bir adam, yedinci kat göğe çıkıyor
  • لطف اندر لطف این گم می‌شود ** که اسفلی بر چرخ هفتم می‌شود
  • 2625.Kendine gel, hiçbir kimse bunu aramakla bulamaz, nasılsa bir acayip oyuna rastladın! 2625
  • هین که یک بازی فتادت بوالعجب ** هیچ طالب این نیابد در طلب
  • Firavun, bunu bir de Haman'a söyleyeyim; padişaha vezirin reyini almak lâzımdır dedi.
  • گفت با هامان بگویم ای ستیر ** شاه را لازم بود رای وزیر
  • Asiye dedi ki: Bu sırrı Haman'a söyleme. Kör kocakarı, doğanın kıymetini ne bilir?
  • گفت با هامان مگو این راز را ** کور کمپیری چه داند باز را
  • Padişahın doğanıyla kocakarı
  • قصه‌ی باز پادشاه و کمپیر زن
  • Bir akdoğanı kocakarının birine verirsen iyilik olsun diye pençelerindeki tırnakları keser!
  • باز اسپیدی به کمپیری دهی ** او ببرد ناخنش بهر بهی
  • Hâlbuki asıl iş gördüğü, avlandığı uzvu, tırnaklandır. Kör kocakarıcağız körcesine o tırnakları kesiverir!
  • ناخنی که اصل کارست و شکار ** کور کمپیری ببرد کوروار
  • Anan neredeymiş ki der, a ulu yavrum, tırnakların böyle uzamış senin? 2630
  • که کجا بودست مادر که ترا ** ناخنان زین سان درازست ای کیا
  • Kötü kocakarı, doğanın tırnağını, gagasını kanatlarını keser... Sevgi çağında işte bunları, yapar!
  • ناخن و منقار و پرش را برید ** وقت مهر این می‌کند زال پلید
  • Doğanın önüne tutmaç kor da o, az yedi mi kızar, sevgiyi yırtar, atar!
  • چونک تتماجش دهد او کم خورد ** خشم گیرد مهرها را بر درد