- Allah hakkı için, Allah hakkı için hiç geciktirme. Bu söz, lütuf denizinden gelmede!
- الله الله هیچ تاخیری مکن ** که ز بحر لطف آمد این سخن
- Lütuf bile bu lütfun içinde kaybolur, aşağılık bir adam, yedinci kat göğe çıkıyor
- لطف اندر لطف این گم میشود ** که اسفلی بر چرخ هفتم میشود
- 2625.Kendine gel, hiçbir kimse bunu aramakla bulamaz, nasılsa bir acayip oyuna rastladın! 2625
- هین که یک بازی فتادت بوالعجب ** هیچ طالب این نیابد در طلب
- Firavun, bunu bir de Haman'a söyleyeyim; padişaha vezirin reyini almak lâzımdır dedi.
- گفت با هامان بگویم ای ستیر ** شاه را لازم بود رای وزیر
- Asiye dedi ki: Bu sırrı Haman'a söyleme. Kör kocakarı, doğanın kıymetini ne bilir?
- گفت با هامان مگو این راز را ** کور کمپیری چه داند باز را
- Padişahın doğanıyla kocakarı
- قصهی باز پادشاه و کمپیر زن
- Bir akdoğanı kocakarının birine verirsen iyilik olsun diye pençelerindeki tırnakları keser!
- باز اسپیدی به کمپیری دهی ** او ببرد ناخنش بهر بهی
- Hâlbuki asıl iş gördüğü, avlandığı uzvu, tırnaklandır. Kör kocakarıcağız körcesine o tırnakları kesiverir!
- ناخنی که اصل کارست و شکار ** کور کمپیری ببرد کوروار
- Anan neredeymiş ki der, a ulu yavrum, tırnakların böyle uzamış senin? 2630
- که کجا بودست مادر که ترا ** ناخنان زین سان درازست ای کیا
- Kötü kocakarı, doğanın tırnağını, gagasını kanatlarını keser... Sevgi çağında işte bunları, yapar!
- ناخن و منقار و پرش را برید ** وقت مهر این میکند زال پلید
- Doğanın önüne tutmaç kor da o, az yedi mi kızar, sevgiyi yırtar, atar!
- چونک تتماجش دهد او کم خورد ** خشم گیرد مهرها را بر درد