- Biri bileklerini başını ovuyor, öbürü hararetlensin diye samanlı ıslak balçık getiriyordu.
- آن یکی دستش همیمالید و سر ** وآن دگر کهگل همی آورد تر
- Biri ödağacıyla şekeri karıştırıp tütsülüyor, başka biri elbisesinin bir kısmını soyup üstündekileri hafifletiyordu.
- آن بخور عود و شکر زد به هم ** وآن دگر از پوششش میکرد کم
- Birisi nasıl atıyor diye nabzını yokluyor, öbürü ağzını kokluyor. 265
- وآن دگر نبضش که تا چون میجهد ** وان دگر بوی از دهانش میستد
- Şarap mı içti, esrar mı? Yoksa afyon mu yuttu... Anlamak istiyordu. Halk, onun neden bayıldığını anlayamamış, şaşırıp kalmıştı.
- تا که می خوردست و یا بنگ و حشیش ** خلق درماندند اندر بیهشیش
- Derhal akrabalarına haber verdiler, falan adam feşman yerde perişan bir halde düşüp kaldı dediler.
- پس خبر بردند خویشان را شتاب ** که فلان افتاده است آنجا خراب
- Neden bayıldı, ne oldu da leğeni damdan düştü? Kimse bilmiyordu!
- کس نمی داند که چون مصروع گشت ** یا چه شد کو را فتاد از بام طشت
- O tabağın iriyarı, güçlü kuvvetli, bilgili anlayışlı bir erkek kardeşi vardı, hemencecik koşa koşa geldi.
- یک برادر داشت آن دباغ زفت ** گربز و دانا بیامد زود تفت
- Yenine biraz köpek pisliği almıştı, halkı yardı, feryat ederek kardeşinin başucuna geldi. 270
- اندکی سرگین سگ در آستین ** خلق را بشکافت و آمد با حنین
- Ben neden hastalandı biliyorum, dedi... Hastalık teşhis edildi, sebebi bilindi mi tedavisi kolaydır.
- گفت من رنجش همی دانم ز چیست ** چون سبب دانی دوا کردن جلیست
- Sebebi bilinmezse tedavisi güçleşir... Hangi ilaç iyi gelecek? Yüz türlü ihtimal vardır.
- چون سبب معلوم نبود مشکلست ** داروی رنج و در آن صد محملست