English    Türkçe    فارسی   

4
2641-2650

  • Hâlbuki o öyle engin bir gözdür ki iki âlem bile ona bir kıl kadar görünmektedir.
  • چشم دریا بسطتی کز بسط او ** هر دو عالم می‌نماید تار مو
  • Gözüne binlerce gökyüzü görünse kaynağın denizin yanında kayboluşu gibi kaybolur!
  • گر هزاران چرخ در چشمش رود ** هم‌چو چشمه پیش قلزم گم شود
  • O göz, bu duygu âlemine ait şeylerden geçti mi gayb âlemini görür de bu kabiliyet yüzünden öpülür durur!
  • چشم بگذشته ازین محسوسها ** یافته از غیب‌بینی بوسها
  • Zaten bir kulak bulamıyorum ki o güzel göze ait bir nükte söyleyeyim!
  • خود نمی‌یابم یکی گوشی که من ** نکته‌ای گویم از آن چشم حسن
  • O gözden ulu ve kutlu yaşlar süzülse Cebrail, katrasını kapardı. 2645
  • می‌چکید آن آب محمود جلیل ** می‌ربودی قطره‌اش را جبرئیل
  • O güzel gidişli dilber, müsaade ederse bu kaptığı katrayı kanadına, gagasına sürerdi!
  • تا بمالد در پر و منقال خویش ** گر دهد دستوریش آن خوب کیش
  • Doğan der ki: Kocakarının kızgınlığı alevlendi ama kuvvetimi, nurumu, sabrımı ve ilmimi yakmadı ya!
  • باز گوید خشم کمپیر ار فروخت ** فر و نور و علم و صبرم را نسوخت
  • Can doğanım, yüzlerce suret dokur, durur, deveyi yaralar, Salih'i değil!
  • باز جانم باز صد صورت تند ** زخم بر ناقه نه بر صالح زند
  • Salih, ululukla bir nefes aldı, bir dua etti mi dağdan, o çeşit yüzlerce deve doğar!
  • صالح از یک‌دم که آرد با شکوه ** صد چنان ناقه بزاید متن کوه
  • Gönül der ki: Sus, aklını başına al... Yoksa gayret, varlık nescini çeker, yırtar! 2650
  • دل همی گوید خموش و هوش دار ** ورنه درانید غیرت پود و تار