- Doğan der ki: Kocakarının kızgınlığı alevlendi ama kuvvetimi, nurumu, sabrımı ve ilmimi yakmadı ya!
- باز گوید خشم کمپیر ار فروخت ** فر و نور و علم و صبرم را نسوخت
- Can doğanım, yüzlerce suret dokur, durur, deveyi yaralar, Salih'i değil!
- باز جانم باز صد صورت تند ** زخم بر ناقه نه بر صالح زند
- Salih, ululukla bir nefes aldı, bir dua etti mi dağdan, o çeşit yüzlerce deve doğar!
- صالح از یکدم که آرد با شکوه ** صد چنان ناقه بزاید متن کوه
- Gönül der ki: Sus, aklını başına al... Yoksa gayret, varlık nescini çeker, yırtar! 2650
- دل همی گوید خموش و هوش دار ** ورنه درانید غیرت پود و تار
- Fakat ne çare., padişahlık gururu, öğüt dinletmiyordu; nihayet öğüdü gönlünden koparıp attı.
- غیرتش را هست صد حلم نهان ** ورنه سوزیدی به یک دم صد جهان
- Allah gayretinin yüzlerce gizli hilmi vardır... Yoksa bir anda yüzlerce cihanı yakardı!
- نخوت شاهی گرفتش جای پند ** تا دل خود را ز بند پند کند
- Mutlaka Haman'la görüşüp danışmam lâzım... Ülke ona dayanmaktadır, ben onunla kuvvet, kudret bulmaktayım, dedi.
- که کنم بار رای هامان مشورت ** کوست پشت ملک و قطب مقدرت
- Mustafa'nın meşveret ettiği zat, Allah Sıddıkıydi. EbucehFe fikir veren Ebuleheb'di!
- مصطفی را رایزن صدیق رب ** رایزن بوجهل را شد بولهب
- Cinsiyet, onu öyle bir çekti ki o nasihatler, kulağına bile giremedi. 2655
- عرق جنسیت چنانش جذب کرد ** کان نصیحتها به پیشش گشت سرد
- Her şey, kendi cinsinden olana yüzlerce kanatla uçar gider, ona ulaşma hayaliyle bağlarını yırtıp yürür!
- جنس سوی جنس صد پره پرد ** بر خیالش بندها را بر درد
- Çocuğu, kayıp oluk üstüne giden ve tehlikeye düşen kadının, Allah yüzünü ululasın, Ali'ye gelerek çare araması
- قصهی آن زن کی طفل او بر سر ناودان غیژید و خطر افتادن بود و از علی کرمالله وجهه چاره جست