- Peygamber fakat dedi... Allah, bana beyliği bir mülk olarak verdi, sizeyse bir vesileyle iğreti. 2785
- گفت لیکن مر مرا حق ملک داد ** مر شما را عاریه از بهر زاد
- Benim beyliğim kıyamete dek bakidir... İğreti beylikse çabucak geçip gider!
- میری من تا قیامت باقیست ** میری عاریتی خواهد شکست
- Kavim “ey emîr... Çok söyleme; üstün olduğunu iddia ediyorsun, delilin nedir?” dediler.
- قوم گفتند ای امیر افزون مگو ** چیست حجت بر فزونجویی تو
- Derhal Allah’ın kahır emri ile gökyüzünde bir bulut peydahlandı. Sel bastı, bütün o civarı kapladı.
- در زمان ابری برآمد ز امر مر ** سیل آمد گشت آن اطراف پر
- O pek korkunç sel şehre yüz tuttu... Şehirliler feryat ederek korkudan kaçışmaya başladılar.
- رو به شهر آورد سیل بس مهیب ** اهل شهر افغانکنان جمله رعیب
- Sınama zamanı gelmişti... Şüphenin kalkacağı hakikatin apaçık ortaya çıkacağı zamandı. Peygamber dedi ki: 2790
- گفت پیغامبر که وقت امتحان ** آمد اکنون تا گمارد گردد عیان
- Her bey mızrağını atsın da şu sel dursun! Beyliğinizi bir sınayalım! Hepsi mızraklarını attılar.
- هر امیری نیزهی خود در فکند ** تا شود در امتحان آن سیلبند
- Mustafa’da elindeki sopayı, o buyruklar yürüten inanmayanları âciz bırakan sopayı attı.
- پس قضیب انداخت در وی مصطفی ** آن قضیب معجز فرمان روا
- O coşkun inatçı ve şiddetli sel, bütün o mızrakları saman çöpü gibi önüne katıp sürükledi.
- نیزهها را همچو خاشاکی ربود ** آب تیز سیل پرجوش عنود
- Bütün mızraklar kayboldu... Sopaysa bir gözcü gibi suyun üstünde duruyordu!
- نیزهها گم گشت جمله و آن قضیب ** بر سر آب ایستاده چون رقیب