- Buna bak da Tanrının yoldaki aklı başında kişiyle sarhoşu ayırt ettiğini anla.
- تا بدانی پیش حق تمییز هست ** در میان هوشیار راه و مست
- Nil bu ayırt edişi Tanrıdan öğrendi de buna ihsanlarda bulundu, öbürünü sıkıca bağladı.
- نیل تمییز از خدا آموختست ** که گشاد آن را و این را سخت بست
- Tanrı lûtfu, Nil’e akıl verdi... kahrı ise Kabil’i sersemleştirdi.
- لطف او عاقل کند مر نیل را ** قهر او ابله کند قابیل را
- Keremiyle cansız şeylerde akıl yarattı... kahrı ile akıllının aklını aldı. 2820
- در جمادات از کرم عقل آفرید ** عقل از عاقل به قهر خود برید
- Lûtfuyla cansız şeyde akıl peydahlandı... kahrı ile bilgi akıllardan kaçtı!
- در جماد از لطف عقلی شد پدید ** وز نکال از عاقلان دانش رمید
- Emriyle oraya yağmur gibi akıl yağdı... bunun aklıysa Tanrı hışmını görüp kaçtı gitti!
- عقل چون باران به امر آنجا بریخت ** عقل این سو خشم حق دید و گریخت
- Bulut, güneş, ay ve yücelerdeki yıldızlar... hepsi de bir nizamla gelirler, giderler.
- ابر و خورشید و مه و نجم بلند ** جمله بر ترتیب آیند و روند
- Her biri, ancak vaktinde gelir... vaktini ne geciktirir, ne de erken gelip çatar.
- هر یکی ناید مگر در وقت خویش ** که نه پس ماند ز هنگام و نه پیش
- Bunu nasıl oldu da peygamberlerden anlamadın sen?Onlar, taşa sopaya bilgi ihsan ettiler. 2825
- چون نکردی فهم این را ز انبیا ** دانش آوردند در سنگ و عصا
- Bunları gör de diğer cansız şeyleri de şüphesiz bir halde sopaya, taşa kıyas et!
- تا جمادات دگر را بی لباس ** چون عصا و سنگ داری از قیاس