English    Türkçe    فارسی   

4
2930-2939

  • Bu “İyyake nâbüdü” lûgatte hasrdır ve ancak ziyanı gidermeye münhasırdır. 2930
  • هست این ایاک نعبد حصر را ** در لغت و آن از پی نفی ریا
  • “İyyake nestaîn” de hasr içindir ve yardım istemeyi yalnız Tanrı’ya hasreder.
  • هست ایاک نستعین هم بهر حصر ** حصر کرده استعانت را و قصر
  • Yani bu ayetin mânası şudur: Ancak sana ibadet ederiz ve ancak senden yardım isteriz.
  • که عبادت مر ترا آریم و بس ** طمع یاری هم ز تو داریم و بس
  • Padişahın nedime kızması,birisinin şefaat ederek bağışlanmasını,dilemesi,padişahın bu şefaati kabulü,nedimin,neden şefaat ettin diye o adama incinmesi
  • خشم کردن پادشاه بر ندیم و شفاعت کردن شفیع آن مغضوب علیه را و از پادشاه درخواستن و پادشاه شفاعت او قبول کردن و رنجیدن ندیم از این شفیع کی چرا شفاعت کردی
  • Bir padişah, nedimlerinden birine kızdı, onun tozunu dumanına katmak, onu mahvetmek istedi.
  • پادشاهی بر ندیمی خشم کرد ** خواست تا از وی برآرد دود و گرد
  • Kılıcını kınından çekti, yaptığı hareketin cezasını verecek, nedimin başını kesecekti.
  • کرد شه شمشیر بیرون از غلاف ** تا زند بر وی جزای آن خلاف
  • Kimsede bir şey söyleme, yahut birisinin şefaat edip bağışlanmasını dilemeye kudret yoktu. 2935
  • هیچ کس را زهره نه تا دم زند ** یا شفیعی بر شفاعت بر تند
  • Yalnız padişah yakınlarından İmadülmülk adlı birisi, Mustafa’casına şefaate kalkıştı;
  • جز عمادالملک نامی در خواص ** در شفاعت مصطفی‌وارانه خاص
  • Yerinden sıçrayıp hemen secdeye kapandı... padişah da derhal kılıcını elinden bıraktı..
  • بر جهید و زود در سجده فتاد ** در زمان شه تیغ قهر از کف نهاد
  • Dedi ki: “İfrit bile olsa bağışladım... Şeytan bile olsa suçunu örttüm.
  • گفت اگر دیوست من بخشیدمش ** ور بلیسی کرد من پوشیدمش
  • Ayağını ortaya attın mı atmadın mı? Yüzlerce ziyanda bulunmuş olsa razıyım.
  • چونک آمد پای تو اندر میان ** راضیم گر کرد مجرم صد زیان