- Bir padişah, nedimlerinden birine kızdı, onun tozunu dumanına katmak, onu mahvetmek istedi.
- پادشاهی بر ندیمی خشم کرد ** خواست تا از وی برآرد دود و گرد
- Kılıcını kınından çekti, yaptığı hareketin cezasını verecek, nedimin başını kesecekti.
- کرد شه شمشیر بیرون از غلاف ** تا زند بر وی جزای آن خلاف
- Kimsede bir şey söyleme, yahut birisinin şefaat edip bağışlanmasını dilemeye kudret yoktu. 2935
- هیچ کس را زهره نه تا دم زند ** یا شفیعی بر شفاعت بر تند
- Yalnız padişah yakınlarından İmadülmülk adlı birisi, Mustafa’casına şefaate kalkıştı;
- جز عمادالملک نامی در خواص ** در شفاعت مصطفیوارانه خاص
- Yerinden sıçrayıp hemen secdeye kapandı... padişah da derhal kılıcını elinden bıraktı..
- بر جهید و زود در سجده فتاد ** در زمان شه تیغ قهر از کف نهاد
- Dedi ki: “İfrit bile olsa bağışladım... Şeytan bile olsa suçunu örttüm.
- گفت اگر دیوست من بخشیدمش ** ور بلیسی کرد من پوشیدمش
- Ayağını ortaya attın mı atmadın mı? Yüzlerce ziyanda bulunmuş olsa razıyım.
- چونک آمد پای تو اندر میان ** راضیم گر کرد مجرم صد زیان
- Yüz binlerce kızgınlıktan geçebilirim... senin benim yanımda o derece bir değerin vardır. 2940
- صد هزاران خشم را توانم شکست ** که ترا آن فضل و آن مقدار هست
- Senin yalvarmana aldırış etmezlikten gelemem... senin yalvarman benim yalvarmam demektir.
- لابهات را هیچ نتوانم شکست ** زآنک لابهی تو یقین لابهی منست
- Yerle gök birbirine karışsaydı bu adamı yine affetmezdim.
- گر زمین و آسمان بر هم زدی ** ز انتقام این مرد بیرون نامدی