English    Türkçe    فارسی   

4
2949-2958

  • Ne verdiysen padişah verdi, sen vermedin... doğruyu Tanrı daha iyi bilir ya, ortada var olan ancak odur.
  • آنچ دادی تو ندای شاه داد ** اوست بس الله اعلم بالرشاد
  • O nedim zahmetten belâdan kurtuldu, fakat bu şefaatçiye öyle bir incindi ki selâm bile vermez oldu. 2950
  • وآن ندیم رسته از زخم و بلا ** زین شفیع آزرد و برگشت از ولا
  • O ihlâs sahibi kişiden dostluğu kesti... yolda rastlasa yüzünü duvara döner, selâm vermezdi!
  • دوستی ببرید زان مخلص تمام ** رو به حایط کرد تا نارد سلام
  • Kendisini kurtaran arkadaşına âdeta yabancı olmuştu... halk şaşırdı, bu iş, ağızlara yayıldı, hikaye gibi söylenmeye başlandı.
  • زین شفیع خویشتن بیگانه شد ** زین تعجب خلق در افسانه شد
  • Herkes, deli değilse neden canını satın alan arkadaşı ile dostluktan vazgeçti.
  • که نه مجنونست یاری چون برید ** از کسی که جان او را وا خرید
  • O, onun başını kurtardı, canını satın aldı... ayağının bastığı yer toprak kesilmeliydi.
  • وا خریدش آن دم از گردن زدن ** خاک نعل پاش بایستی شدن
  • Halbuki bu tersine hareket etti, ondan vazgeçti, böyle bir dosta kin gütmeye başladı diyordu. 2955
  • بازگونه رفت و بیزاری گرفت ** با چنین دلدار کین‌داری گرفت
  • Aralarını bulmak isteyen birisi onu kınadı da dedi ki: Böyle bir öğütçü dosta neden bu cefada bulunuyorsun?
  • پس ملامت کرد او را مصلحی ** کیین جفا چون می‌کنی با ناصحی
  • Padişahın o has dostu, senin canını satın aldı, boynun vurulmadı, kurtuldun, fakat seni o kurtardı!
  • جان تو بخرید آن دلدار خاص ** آن دم از گردن زدن کردت خلاص
  • Kötülük bile yapsaydı kaçmaman gerekti... halbuki o temiz ve iyi dost, sana iyilikte bulundu!
  • گر بدی کردی نبایستی رمید ** خاصه نیکی کرد آن یار حمید