English    Türkçe    فارسی   

4
3003-3012

  • Tanrı dedi ki: Bu suali inkâr yüzünden, yahut gafletle ve nefsine uyarak sormuyorsun, biliyorum.
  • گفت حق دانم که این پرسش ترا ** نیست از انکار و غفلت وز هوا
  • Yoksa hoş görmez, gazap eder, bu soru yüzünden seni incitirdim.
  • ورنه تادیب و عتابت کردمی ** بهر این پرسش ترا آزردمی
  • Fakat bizim işlerimizdeki hikmetleri, varlık sırlarını araştırıyorsun... 3005
  • لیک می‌خواهی که در افعال ما ** باز جویی حکمت و سر بقا
  • Bunu bilip sonra da halka bildirmek ve her ham kişiyi bu suretle olgunlaştırmak istiyorsun.
  • تا از آن واقف کنی مر عام را ** پخته گردانی بدین هر خام را
  • Sen bunu biliyorsun ama halka da bildirmek için sormaktasın.
  • قاصدا سایل شدی در کاشفی ** بر عوام ار چه که تو زان واقفی
  • Çünkü bu sual yarı bilgidir. Hiç bilmeyen, bu bilgiden dışarıda kalan bu soruyu soramaz.
  • زآنک نیم علم آمد این سال ** هر برونی را نباشد آن مجال
  • Sual de bilgiden doğar, cevap da... nitekim diken de toprakla sudan biter, gül de!
  • هم سال از علم خیزد هم جواب ** هم‌چنانک خار و گل از خاک و آب
  • Hem sapıklık bilgiden olur, hem doğru yolu buluş... nitekim acı da rutubetten hâsıl olur, tatlı da! 3010
  • هم ضلال از علم خیزد هم هدی ** هم‌چنانک تلخ و شیرین از ندا
  • Bu nefret ve sevgi, aşinalıktan gelir... hastalık da iyi gıdadan olur, kuvvet de!
  • ز آشنایی خیزد این بغض و ولا ** وز غذای خویش بود سقم و قوی
  • Tanrı Kelim’i de, acemilere bu sırrı bildirmek, onları faydalandırmak için kendini acemi yaptı.
  • مستفید اعجمی شد آن کلیم ** تا عجمیان را کند زین سر علیم