English    Türkçe    فارسی   

4
323-332

  • O suçu, kulumuza acır da örtersek sen neden yüzsüzlük eder, haddini aşarsın?
  • گر بپوشیمش ز بنده‌پروری ** تو چرا بی‌رویی از حد می‌بری
  • Babandan öğrensene... Âdem, suç işleyince hemencecik ayak çıkarılan yere geldi;
  • از پدر آموز که آدم در گناه ** خوش فرود آمد به سوی پایگاه
  • O gizli sırları bilen Allah’ı hazır nazır gördü de iki ayaküstüne durup suçunun affedilmesini dilemeye koyuldu. 325
  • چون بدید آن عالم الاسرار را ** بر دو پا استاد استغفار را
  • Keder külünün ortasına geçip oturdu; hileye, bahaneye sapıp bir daldan bir dala sıçramadı.
  • بر سر خاکستر انده نشست ** از بهانه شاخ تا شاخی نجست
  • “Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik” dedi... Çünkü önünde, ardında azap meleklerini gördü.
  • ربنا انا ظلمنا گفت و بس ** چونک جانداران بدید از پیش و پس
  • Can gibi gizli olan azap meleklerini gördü; her birinin elindeki sopa, ta gökyüzüne kadar uzanıyordu.
  • دید جانداران پنهان هم‌چو جان ** دورباش هر یکی تا آسمان
  • Kendine gel... Süleyman’ın huzurunda karınca ol da bu sopa, seni paramparça etmesin!
  • که هلا پیش سلیمان مور باش ** تا بنشکافد ترا این دورباش
  • Doğruluk durağında başka bir yerde bir an bile durma... İnsana kimse, gözü gibi lalalık edemez. 330
  • جز مقام راستی یک دم مه‌ایست ** هیچ لالا مرد را چون چشم نیست
  • Kör, öğütle arınıp temizlense bile yine her an sürçer, pislenir.
  • کور اگر از پند پالوده شود ** هر دمی او باز آلوده شود
  • Ey Âdem, senin gözün var, kör değilsin... Fakat kaza geldi mi göz kör olur!
  • آدما تو نیستی کور از نظر ** لیک اذا جاء القضا عمی البصر