- Hani şunun gibi: Kıtlık yılında bir zâhid, bütün kavim ağlayıp sızlarken gülerdi.
- همچنان کن زاهد اندر سال قحط ** بود او خندان و گریان جمله رهط
- Dediler ki: “Gülünecek yer değil... kıtlık, müminlerin kökünü kurutmada,
- پس بگفتندش چه جای خنده است ** قحط بیخ مومنان بر کنده است
- Rahmet bizden gözünü yumdu... ova, kızgın güneşin tesiri ile yandı, kavruldu!
- رحمت از ما چشم خود بر دوختست ** ز آفتاب تیز صحرا سوختست
- Bağlar üzümler simsiyah oldu... ne yerde bir nem var, ne yukarıda ne aşağıda. 3245
- کشت و باغ و رز سیه استاده است ** در زمین نم نیست نه بالا نه پست
- Halk, bu kıtlıktan, bu azaptan sudan çıkmış balık gibi onar onar, yüzer yüzer ölmede...
- خل میمیرند زین قحط و عذاب ** ده ده و صد صد چو ماهی دور از آب
- Müslümanlara acımıyor musun? Müminler kardeştir... yağları da birdir etleri de... hepsi bir vücuttur.
- بر مسلمانان نمیآری تو رحم ** مومنان خویشند و یک تن شحم و لحم
- Bedende bir uzuv ağrıyıp incinse bütün beden ağrır, incinir... ister sulh çağında olsun, ister savaş; bu, budur.”
- رنج یک جزوی ز تن رنج همهست ** گر دم صلحست یا خود ملحمهست
- Zâhit dedi ki: Bu, sizin gözünüze kıtlık görünüyor... fakat bence yeryüzü cennet gibi, ben böyle görüyorum.
- گفت در چشم شما قحطست این ** پیش چشمم چون بهشتست این زمین
- Ben her ovada, her yerde ta bele kadar boyu atmış gürbüz başaklar görmekteyim. 3250
- من همیبینم بهر دشت و مکان ** خوشهها انبه رسیده تا میان
- Başaklar seher yeli ile dalgalanmada... ova pırasayla dopdolu!
- خوشهها در موج از باد صبا ** پر بیابان سبزتر از گندنا