- O gizli sırları bilen Allah’ı hazır nazır gördü de iki ayaküstüne durup suçunun affedilmesini dilemeye koyuldu. 325
- چون بدید آن عالم الاسرار را ** بر دو پا استاد استغفار را
- Keder külünün ortasına geçip oturdu; hileye, bahaneye sapıp bir daldan bir dala sıçramadı.
- بر سر خاکستر انده نشست ** از بهانه شاخ تا شاخی نجست
- “Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik” dedi... Çünkü önünde, ardında azap meleklerini gördü.
- ربنا انا ظلمنا گفت و بس ** چونک جانداران بدید از پیش و پس
- Can gibi gizli olan azap meleklerini gördü; her birinin elindeki sopa, ta gökyüzüne kadar uzanıyordu.
- دید جانداران پنهان همچو جان ** دورباش هر یکی تا آسمان
- Kendine gel... Süleyman’ın huzurunda karınca ol da bu sopa, seni paramparça etmesin!
- که هلا پیش سلیمان مور باش ** تا بنشکافد ترا این دورباش
- Doğruluk durağında başka bir yerde bir an bile durma... İnsana kimse, gözü gibi lalalık edemez. 330
- جز مقام راستی یک دم مهایست ** هیچ لالا مرد را چون چشم نیست
- Kör, öğütle arınıp temizlense bile yine her an sürçer, pislenir.
- کور اگر از پند پالوده شود ** هر دمی او باز آلوده شود
- Ey Âdem, senin gözün var, kör değilsin... Fakat kaza geldi mi göz kör olur!
- آدما تو نیستی کور از نظر ** لیک اذا جاء القضا عمی البصر
- Gözlü adamın, bir tesadüf neticesi kuyuya düşmesi için ömürler lazım. Fakat bu kaza, körün yoldaşıdır. Çünkü düşmek, onun tabiatıdır, huyudur.
- عمرها باید به نادر گاهگاه ** تا که بینا از قضا افتد به چاه
- Kör, pisliğe düşer de bu koku nedir, kendisinden midir, yoksa bir pisliğe bulaşmış da ondan mı? Bilemez ki.
- کور را خود این قضا همراه اوست ** که مرورا اوفتادن طبع و خوست