English    Türkçe    فارسی   

4
3586-3595

  • Israrının bir hikmeti, onların inatlarının aşikâr olmasıdır. (T.M.)
  • کمترین حکمت کزین الحاح تو ** جلوه گردد آن لجاج و آن عتو
  • Böylece, hidayet ve dalaletin Hakk’tan olduğu, açıkça fark edilip herkesçe bilinir. (T.M.)
  • تا که ره بنمودن و اضلال حق ** فاش گردد بر همه اهل و فرق
  • Çünkü varlıktan maksat, Allah’ın isimlerinin ve sıfatlarının zuhura gelmesidir. İnsanları, nasihatle ve azdırmakla imtihan gerek! (T.M.)
  • چونک مقصود از وجود اظهار بود ** بایدش از پند و اغوا آزمود
  • Şeytan azdırmaya uğraşır, şeyh ise, doğru yola getirmeye çalışır. (T.M.)
  • دیو الحاح غوایت می‌کند ** شیخ‌الحاح هدایت می‌کند
  • Musibetler üst üste gelip, hüzün ve keder verdi. Nil nehri de, Kıptiler için tamamıyla kandan ibaret oldu. (T.M.) 3590
  • چون پیاپی گشت آن امر شجون ** نیل می‌آمد سراسر جمله خون
  • Nihayet, Firavun, bizzat Musa Aleyhisselamın huzurunda eğilip yalvardı. (T.M.)
  • تا بنفس خویش فرعون آمدش ** لابه می‌کردش دو تا گشته قدش
  • Ey Sultan! Söz söyleyecek yüzümüz yoksa da, bizim yaptıklarımızı, sen bize yapma! (T.M.)
  • کانچ ما کردیم ای سلطان مکن ** نیست ما را روی ایراد سخن
  • Parça parça olmuşum, niyazımız kabul et. Ben, izzet ve azamete alışmışım, bana sert muamele etme! (T.M.)
  • پاره پاره گردمت فرمان‌پذیر ** من بعزت خوگرم سختم مگیر
  • Ey emin Musa! Haydi, dudağını merhametle kımıldat da, belanın bu ateşli ağzı kapansın. (T.M.)
  • هین بجنبان لب به رحمت ای امین ** تا ببندد این دهانه‌ی آتشین
  • Musa Aleyhisselam, dedi ki: “Ya Rabbi! Firavun, beni aldatıyor; ama seni aldatamaz!” (T.M.) 3595
  • گفت یا رب می‌فریبد او مرا ** می‌فریبد او فریبنده‌ی ترا