- Israrının bir hikmeti, onların inatlarının aşikâr olmasıdır. (T.M.)
- کمترین حکمت کزین الحاح تو ** جلوه گردد آن لجاج و آن عتو
- Böylece, hidayet ve dalaletin Hakk’tan olduğu, açıkça fark edilip herkesçe bilinir. (T.M.)
- تا که ره بنمودن و اضلال حق ** فاش گردد بر همه اهل و فرق
- Çünkü varlıktan maksat, Allah’ın isimlerinin ve sıfatlarının zuhura gelmesidir. İnsanları, nasihatle ve azdırmakla imtihan gerek! (T.M.)
- چونک مقصود از وجود اظهار بود ** بایدش از پند و اغوا آزمود
- Şeytan azdırmaya uğraşır, şeyh ise, doğru yola getirmeye çalışır. (T.M.)
- دیو الحاح غوایت میکند ** شیخالحاح هدایت میکند
- Musibetler üst üste gelip, hüzün ve keder verdi. Nil nehri de, Kıptiler için tamamıyla kandan ibaret oldu. (T.M.) 3590
- چون پیاپی گشت آن امر شجون ** نیل میآمد سراسر جمله خون
- Nihayet, Firavun, bizzat Musa Aleyhisselamın huzurunda eğilip yalvardı. (T.M.)
- تا بنفس خویش فرعون آمدش ** لابه میکردش دو تا گشته قدش
- Ey Sultan! Söz söyleyecek yüzümüz yoksa da, bizim yaptıklarımızı, sen bize yapma! (T.M.)
- کانچ ما کردیم ای سلطان مکن ** نیست ما را روی ایراد سخن
- Parça parça olmuşum, niyazımız kabul et. Ben, izzet ve azamete alışmışım, bana sert muamele etme! (T.M.)
- پاره پاره گردمت فرمانپذیر ** من بعزت خوگرم سختم مگیر
- Ey emin Musa! Haydi, dudağını merhametle kımıldat da, belanın bu ateşli ağzı kapansın. (T.M.)
- هین بجنبان لب به رحمت ای امین ** تا ببندد این دهانهی آتشین
- Musa Aleyhisselam, dedi ki: “Ya Rabbi! Firavun, beni aldatıyor; ama seni aldatamaz!” (T.M.) 3595
- گفت یا رب میفریبد او مرا ** میفریبد او فریبندهی ترا