- Musibetler üst üste gelip, hüzün ve keder verdi. Nil nehri de, Kıptiler için tamamıyla kandan ibaret oldu. (T.M.) 3590
- چون پیاپی گشت آن امر شجون ** نیل میآمد سراسر جمله خون
- Nihayet, Firavun, bizzat Musa Aleyhisselamın huzurunda eğilip yalvardı. (T.M.)
- تا بنفس خویش فرعون آمدش ** لابه میکردش دو تا گشته قدش
- Ey Sultan! Söz söyleyecek yüzümüz yoksa da, bizim yaptıklarımızı, sen bize yapma! (T.M.)
- کانچ ما کردیم ای سلطان مکن ** نیست ما را روی ایراد سخن
- Parça parça olmuşum, niyazımız kabul et. Ben, izzet ve azamete alışmışım, bana sert muamele etme! (T.M.)
- پاره پاره گردمت فرمانپذیر ** من بعزت خوگرم سختم مگیر
- Ey emin Musa! Haydi, dudağını merhametle kımıldat da, belanın bu ateşli ağzı kapansın. (T.M.)
- هین بجنبان لب به رحمت ای امین ** تا ببندد این دهانهی آتشین
- Musa Aleyhisselam, dedi ki: “Ya Rabbi! Firavun, beni aldatıyor; ama seni aldatamaz!” (T.M.) 3595
- گفت یا رب میفریبد او مرا ** میفریبد او فریبندهی ترا
- Onun hilesini kabul mü edeyim, yoksa o hilenin aslını bilmesi için, hudasına mukabelede bulunayım mı? (T.M.)
- بشنوم یا من دهم هم خدعهاش ** تا بداند اصل را آن فرعکش
- Her mekir ve hilenin aslı, bizdedir. Arz üzerinde olan her şeyin aslı, göktedir. (T.M.)
- که اصل هر مکری و حیلت پیش ماست ** هر چه بر خاکست اصلش از سماست
- Cenab-ı Hakk, buyurdu ki: “Ya Musa! O köpek, hudaya değmez. Sen o köpeğin önüne, uzaktan bir kemik atıver.” (T.M.)
- گفت حق آن سگ نیرزد هم به آن ** پیش سگ انداز از دور استخوان
- Haydi asanı kımıldat da, topraklar, çekirgelerin yok ettiklerini yeniden versinler. (T.M.)
- هین بجنبان آن عصا تا خاکها ** وا دهد هرچه ملخ کردش فنا