- Onun hilesini kabul mü edeyim, yoksa o hilenin aslını bilmesi için, hudasına mukabelede bulunayım mı? (T.M.)
- بشنوم یا من دهم هم خدعهاش ** تا بداند اصل را آن فرعکش
- Her mekir ve hilenin aslı, bizdedir. Arz üzerinde olan her şeyin aslı, göktedir. (T.M.)
- که اصل هر مکری و حیلت پیش ماست ** هر چه بر خاکست اصلش از سماست
- Cenab-ı Hakk, buyurdu ki: “Ya Musa! O köpek, hudaya değmez. Sen o köpeğin önüne, uzaktan bir kemik atıver.” (T.M.)
- گفت حق آن سگ نیرزد هم به آن ** پیش سگ انداز از دور استخوان
- Haydi asanı kımıldat da, topraklar, çekirgelerin yok ettiklerini yeniden versinler. (T.M.)
- هین بجنبان آن عصا تا خاکها ** وا دهد هرچه ملخ کردش فنا
- O çekirgeler, derhal yanıp simsiyah olsunlar da, halk, Allah’ın tebdil ve tahvilini görsün! (T.M.) 3600
- وان ملخها در زمان گردد سیاه ** تا ببیند خلق تبدیل اله
- Benim sebeplere ihtiyacım yoktur. O sebepler, hakikati örtmek için birer perdedir. (T.M.)
- که سببها نیست حاجت مر مرا ** آن سبب بهر حجابست و غطا
- O sebepler, tabiatçı ilaca dayansın; müneccim, yıldızları gözlesin! (T.M.)
- تا طبیعی خویش بر دارو زند ** تا منجم رو با ستاره کند
- Münafık, hırs ve tamah sevkiyle ve bir şey bulamamak korkusuyla, erkenden pazara gelsin! (T.M.)
- تا منافق از حریصی بامداد ** سوی بازار آید از بیم کساد
- Allah’a ibadet etmemiş, hatta yüzünü yıkamamışken, o cehennem lokması, yiyecek aramaktadır. (T.M.)
- بندگی ناکرده و ناشسته روی ** لقمهی دوزخ بگشته لقمهجوی
- Yayılıp otlayan kuzu gibi, avam halkının canı da hem yer, hem de yenir. (T.M.) 3605
- آکل و ماکول آمد جان عام ** همچو آن برهی چرنده از حطام