- İnsan, ihtiyaçtan kurtulunca azar. Hani eşeğin, yükünü atınca çifte fırlatması gibi... (T.M.)
- چونک مستغنی شد او طاغی شود ** خر چو بار انداخت اسکیزه زند
- İşi ileri gitti ve muradı oldu mu, ağlayıp inlemeleri hep unutulur gider! (T.M.)
- پس فراموشش شود چون رفت پیش ** کار او زان آه و زاریهای خویش
- Bir kimse, yıllarca bir şehirde otursa, hatta orada doğsa büyüse, sonra rüyasında… (T.M.)
- سالها مردی که در شهری بود ** یک زمان که چشم در خوابی رود
- İyi ve kötü şeylerle dolu bir şehir görse, kendi memleketini unutur. (T.M.)
- شهر دیگر بیند او پر نیک و بد ** هیچ در یادش نیاید شهر خود
- “Bulunduğum şehirde, yıllardan beri oturuyorum. Bu yeni şehir, benim memleketim değildir, ben burada iğreti bulunuyorum” demez. (T.M.) 3630
- که من آنجا بودهام این شهر نو ** نیست آن من درینجاام گرو
- Belki, daimi surette, gördüğü o yeni şehirde bulunmuş olduğunu zanneder. (T.M.)
- بل چنان داند که خود پیوسته او ** هم درین شهرش به دست ابداع و خو
- Ruh da, doğup yer tuttuğu gayb âlemini, o eski vatanını, unutup bu dünyaya meyil gösterirse şaşılmaz. (T.M.)
- چه عجب گر روح موطنهای خویش ** که بدستش مسکن و میلاد پیش
- Çünkü bulutun yıldızları örttüğü gibi, uykuda, o eski vatanını hatırından çıkartır. (T.M.)
- مینیارد یاد کین دنیا چو خواب ** میفرو پوشد چو اختر را سحاب
- Hususiyle ruh, bu âleme gelinceye kadar birçok makama ayak basmıştır ki, o makamların tozu, hala onun idrakinden silinmemiştir.(T.M.)
- خاصه چندین شهرها را کوفته ** گردها از درک او ناروفته
- İnsan, başından geçenleri bilmek için, sıkı bir azimle işe girişip gönlünü arıtmamıştır ki! (T.M.) 3635
- اجتهاد گرم ناکرده که تا ** دل شود صاف و ببیند ماجرا