- Hâsılı o bilgili peygamber "Biz, ileri gidenlerin artta gelenleriyiz" remzini söyledi.
- لاجرم گفت آن رسول ذو فنون ** رمز نحن الاخرون السابقون
- Görünüşte bu ikisi de bir örse zebundur ama sıfat ve tesir bakımından demir madenlerinden bile üstündür. 3765
- ظاهر این دو بسندانی زبون ** در صفت از کان آهنها فزون
- İşte insan da görünüşte cihanın fer'i dir... fakat sıfat bakımından insanı, cihanın, aslı bil!
- پس به صورت آدمی فرع جهان ** وز صفت اصل جهان این را بدان
- İnsan zâhiren bir sivri sineğin tesiriyle mustarip olur; fakat içyüzü, yedi kat göğü bile kaplamıştır.
- ظاهرش را پشهای آرد به چرخ ** باطنش باشد محیط هفت چرخ
- Peygamber, Cebrail'in asli suretiyle görünmesine ısrar edince Cebrail, birazcık göründü... fakat öyle heybetliydi ki dağ bile görse paramparça olurdu.
- چونک کرد الحاح بنمود اندکی ** هیبتی که که شود زومند کی
- Bir kanadı doğuydu, batıyı kaplayıverdi... Mustafa, görünce heybetinden kendinden geçti.
- شهپری بگرفته شرق و غرب را ** از مهابت گشت بیهش مصطفی
- Cebrail Mustafa'yı korkusundan baygın bir halde görünce kucakladı, bağrına bastı. 3770
- چون ز بیم و ترس بیهوشش بدید ** جبرئیل آمد در آغوشش کشید
- O heybet, yabancıların nasibi... bu lûtufsa dostların kısmeti!
- آن مهابت قسمت بیگانگان ** وین تجمش دوستان را رایگان
- Padişahlar, tahtlarına, oturdular mı çevrelerinde ellerinde kılıçları bulunan heybetli çavuşlar bulunur.
- هست شاهان را زمان بر نشست ** هول سرهنگان و صارمها به دست
- Bu çavuşlarda sopalar, mızraklar, kılıçlar vardır... aslanlar bile onları görse heybetlerinden titrerler.
- دور باش و نیزه و شمشیرها ** که بلرزند از مهابت شیرها