- Bu heybet, halk ululanmasın, kimse başına ululuk külâhını giymesin diyedir, halka bir gösteriştir.
- از برای عام باشد این شکوه ** تا کلاه کبر ننهند آن گروه
- Bu suretle onların benliğinin kırılması, kendini görüp beğenen nefsin, az fesatta bulunması, az kötülük etmesi istenir.
- تا من و ماهای ایشان بشکند ** نفس خودبین فتنه و شر کم کند
- Padişahın kahır zamanı kudreti ve gazabı bulunduğu bu suretle halka bildirilmiş olur da şehir emniyette kalır.
- شهر از آن آمن شود کان شهریار ** دارد اندر قهر زخم و گیر و دار
- Böyle nefislerdeki kötülük hevesleri ölür... padişahın heybeti, o kötülüklere mâni olur.
- پس بمیرد آن هوسها در نفوس ** هیبت شه مانع آید زان نحوس
- Fakat padişah hususi meclislere geldi mi orada heybet mi kalır, kısas mı? 3780
- باز چون آید به سوی بزم خاص ** کی بود آنجا مهابت یا قصاص
- Padişah orada pek halimdir; merhametleri coşar... âlemde ancak çenkle neyin coşkunluğunu işitirsin.
- حلم در حلمست و رحمتها به جوش ** نشنوی از غیر چنگ و ناخروش
- Savaş zamanında heybetli davullar, kösler çalınır... işret zamanında da ileri gelenlerle konuşulur, çenk sesi duyulur.
- طبل و کوس هول باشد وقت جنگ ** وقت عشرت با خواص آواز چنگ
- Halka soru, hesap divanı... peri yüzlü güzellere de şarap kadehi!
- هست دیوان محاسب عام را ** وان پری رویان حریف جام را
- O zırh, o tulga savaşta giyilir... bu ipekli kumaşlarla çalgı padişahın sayvanında giyilip çalınır.
- آن زره وآن خود مر چالیشراست ** وین حریر و رود مر تعریشراست
- Ey cömert er, bu sözün sonu yoktur... Allah, doğruyu daha iyi bilir ya, bitir artık bu sözü! 3785
- این سخن پایان ندارد ای جواد ** ختم کن والله اعلم بالرشاد